Bölüm 15

1K 41 20
                                    

Afitap

Hayatımızda birçok zorlukla karşılaşıyorduk kuşkusuz. Kimi zaman bu zorluklarla başarılı bir şekilde başa çıkıyor, kimi zamansa tökezledikten sonra kalkıyor, kimi zamansa düşüyor ve kalkamıyorduk.

Sonuçta zorluğun boyutu, direncimiz, sağlık ve ruhsal durumumuz etkiliydi. Yani, bunlara bağlı olarak değişiyordu elde ettiğimiz sonuç.

Şu anki durumumu kendimce analiz ediyordum.

Zorluk derecesi: Bir öncekine göre daha kolay

Yaş: Daha büyük ve olgun

Sağlık ve direnç: Daha yüksek

Peki ya ben neden daha çok yılgın ve bitkindim? Neden her yeri yakıp yıkmak isteğiyle dolup taşıyordum?

“Yaklaşık 1.5 cm büyüklüğünde bir tümör. Hareket merkezine baskı yaptığı için yürüme ve kontrolde sıkıntı yaşıyorsunuz. Bulantılar ve ağrılar ise bu durumda normal kalıyor.”

Moralinizi yüksek tutun. Sadece bir ameliyat ve ardından gelecek, süresi biraz da size bağlı olan rehabilitasyon....”

“Her ameliyatta ölüm riski vardır, en basit ameliyatta bile.”

♀♀♀

Rezil olduğum, daha kötüsü utanç ve pişmanlık kazanı içinde yandığım şirketten kendimi atıp sahile vurdum. Delicesine ağladığım bir saatin ardından evin yolunu tuttum. İnsanların bakışlarından uzak, rahat rahat ağlayabileceğim, şanslıysam rahatlayıp mantıklı düşünme evresine geçebileceğim evime...

Yine evdeki hesap çarşıya uymadı. Evin bütün duvarları, sessizliği hapseden tüm hava bana yalnızlığımı anlattı bağıra bağıra. Kulaklarım sağır olmak istedi, sessizliği duymamayı ama başaramadılar.

Her zamankinin aksine, girişe gelişi güzel attırıverdim çantamı. Ruhsuz ve cansız bir şekilde yatağa attım kendimi. Sırtım kapıya dönükken ellerimi yanağımın altına koyup öylece duvarı izledim.

Esasen bir şey düşünmedim. Sadece açık tondaki duvarı izledim. Dizlerimi karnıma doğru çektim ve izledim. Neden sonra uyumuşum. Rüyamda 17 yaşımı gördüm. Hastane köşesinde, başında saç kalmamış, maskesi ağzını kapatan lösemi hastası kızı gördüm.

Yavaş yavaş ümidi kesilen, yakınlarının yanına alınmadığı o zayıf kız çocuğu...

Kemoterapi esnasında acı çekerken takındığı yüz ifadesi, kaçan vaveylaları...

Sonra bir kadın ve adam girdi görüntüye. Gözlerindeki çaresizlik vurdu yüreğimden. Kızlarının çığlığından ve acısından haberdar anne baba... Bir o kadar acı çeken ebeveynler...

Uyandığımda kan ter içinde kalmış, sağ gözümden firar eden gözyaşının burnumdan diğer gözüme doğru hareketini hissettim.

Sonra görüntüler düştü zihnime...

Ne kadar da üzmüştüm ailemi öyle!

Küçüktüm, bencildim biraz da ve düşündüğüm tek şey çektiğim acı ve gelme ihtimali olan veya olmayan kök hücreydi. Yeni yeni varıyordum farkına yaptıklarımın.

İçime atmam da sıkıntıydı elbette ama...

Badem ezmesi tonundaki duvar, yalnızlığımı hatırlatırken bu defa işin içine ailemi katmamam gerektiğini bana tembihliyordu sanki.

Hem bu defaki daha kolaydı, değil mi? Yapacağım, ameliyata girmek ve onun ardından gitmem gereken fizik tedavi... Çok değildi. Öyle aylarca hastane köşelerinde heba olmak da yoktu.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin