Bölüm 5

1.7K 69 1
                                    

Afitap

Balo, tek kelimeyle yorucuydu. Her iki taraftan da ev sahibi konumundaydım; biri babam, diğeri eşimdi. Sosyetenin yan etkisi olarak oturabileceğimiz sandalye ve türevi şeyler bulunmuyordu. Onca insan, gereksiz bir şekilde ayakta içeceklerini yudumluyordu. Ha, bizim için sandalye olsa da değişen bir şey olmayacaktı tabii ki. Gece boyu, -konuşmalardan arta kalan zaman diliminde- misafirlerle haşır neşir olmuştuk. Tamam, tamam. YAAD misafirlerle ilgilenirken ben de konu mankeni olarak yanında durdum. E bu da bir şeydi canım!

Slow bir şarkı alana hâkim olurken YAAD, kolunu sıkılaştırarak dikkatimi üzerine topladı. Soran gözlerime destekçi olarak tek kaşım havaya kalktı.

Sağ elini bana doğru davetkar bir biçimde uzattı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz, küçük hanım?"

Onun bu kibarlığına aksi çıkmayıp nazikçe gülümseyerek elimi avucuna bıraktım. Benim elimin aksine sıcak ve kuruydu.

Çok da aşina olmadığım bir şarkı kulaklarımıza dolarken ritmik bir şekilde sallanıyorduk.

Kafamı omzuna koymak istesem de o kadar samimiyetimizi ilerletmediğimiz için yapmadım. Kızacağı, tersleyeceği veya bunu koz olarak kullanacağı için böyle davranmıyordum; bu, tamamen benim, insanlarla arama çizdiğim sınırın dışa yansımasıydı.

Şarkı bitip de sahneden inince derin bir nefes aldım. Kahve gibi beni ayakta tutacak içecekler, ikramdaki içecek listesinin içinde olmadığı için ihtimal vermesem de elmalı bir şeyler almakta fayda görüp alkolsüz meyve kokteyli aldım.

Bu tarz davet, balo, parti tarzı yerleri sevmememin en büyük sebeplerinden biri de içecek mevzusuydu. Alkol alan biri değildim, hâliyle bu tarz yerlerde içebileceğim şeyler yalnızca kokteyllerdi ve onlar da bir müddet sonra çekilmiyordu. Hele ki böyle, sandalye gibi oturacak yeri olmayanlar... Kuşkusuz ki en korkuncu bunlardı.

Geceyi nihayet kazasız belasız sonlandırdığımızda enerjim olsa halay çekerdim. Öyle kutlanası bir durumdu ki...

Eve gittiğimizde banyo yapıp yapmama mevzusunu ciddi manada düşündüm. Nasıl olsa sabah yine yapacağım için ilk başta yapmamayı düşünsem de hazır makyajı çıkarmış, elimi ve ayağımı yıkamışken banyo da yapayım, diyerek o işi de halletmiş bulundum. Sabah da daha çok uyurdum artık. Zaten son günlerde bünyem çok daha çabuk yoruluyordu eski günlere nazaran.

Spor salonu işini de halletsem fena olmayacaktı hani...

♀♀♀♀

"Apitaaap!" diyerek bana doğru koşan çocuklara yüreğimdeki tüm sevgiyi onların eline teslim etmek ister gibi baktım. Yurt ortamında, beyazlarına siyahlar karışsa da hâlâ bir yetişkin pisliğine ulaşmamış çocuklardı onlar. Yaş yaş, renk renk, boy boy çocuklar... Kimini sorumsuz ebeveynleri bırakmış, kiminin ailesi ölünce bakacak kimsesi kalmamış, kimini ise devlet kendi almıştı ailelerinden.

Ama bir şey değişmiyordu: Ne kadar hırçın olursa olsun, ne kadar inkar ederlerse etsinler, biri geldiği zaman "Acaba beni evlat alır mı?" diye umutlanıyorlar veya onları bırakan veya bırakmak zorunda kalan aileleri "Acaba gelir mi?" diye düşünüyorlardı. Yani, hepsi bir yuva özlemi içindelerdi. İstiyorlardı ki bir aileleri olsun; bir kadın gelsin ve "Kek yaptım, ye hadi." desin, bir adam saçlarını okşayıp onu uçursun, çok değil, en azından bir gece birlikte uyusunlar... Her şeyi geçtim; kek yapamasın annesi, babası onu o kadar yükseğe çıkaramasın ama sarılsın ona, kocaman... En azından bunları yapacak insanlar olsun istiyorlardı.

Çok muydu?

Kollarım yettiğince sarıldım onlara. Üç saatim onlara tahsis edilmiş durumdaydı. Yemek saatleri de geçtiği için o üç saati her zamanki gibi tamamen oyuna ayıracaktıl.

Öyle de yaptık.

İstekler doğrultusunda klasik çocuk oyunları oynadık. Körebe, saklambaç, yakalama, elim sende, istop... Hep de ebe bendim ve çocuklar o kadar hareketliydi ki... Onca çocuğu yakalamak da saklandığı yerde bulmak da hiç kolay olmadı. Minik şeytanlar, anlaşmış gibi hep de ilk beni elediler, dahası bu işlemleri fazlasıyla kolay bir şekilde yaptılar. Sanırsın, ben kendim saklanmadım da o beni oraya koyup "Bak, sen burada saklanacaksın. Hiçbir yere gitme, tamam mı?" demiş gibi hemen buluverdiler.

Yaşlandın be, Afitap!

Sen konuşma Allah rızası için, iç ses!

Benim için olmasa da onlar için bol kahkahalı bir gün oldu. Ben de onların kahkahaları ile ruhumu besledim. Buna ihtiyacım vardı.

Bir sonraki durağım, huzur evi oldu. Hayatın iki uç sayılabilecek evresi; çocukluk ve yaşlılık...

Ölmeden önce yapılacaklar listemde olabildiğince düzenli yapmaya çalıştığım iki şey...

Evet, ölmeden önce yapılacaklar listem vardı.

Beni görünce gözlerinin içi parladı. Hele ki emekli subay, İsmail amca... Erkeklerin askerlik anıları, hepimizin malumu olduğumuz bir konuydu. Düşünün ki bir adamın, neredeyse tüm hayatı askerlik... Asla anlatacakları bitmiyordu, asla! Bir de hikâyeye arada müdahale eden, araya kendi hikâyelerini karıştıran başka başka amcalar varsa tamamdı! Genel olarak ağzınızı açmaya gerek kalmıyordu.

Tecrübeyle sabit.

Orada paylaşılamıyordunuz.

Biriyle muhabbet etmek isteyen çok insan vardı ve hepsi iki kelam etmeye susamış durumdaydı. Evet, yaşıtları, arkadaşları vardı ama farklı insanlar da yüzlerinde gülümsemeye neden oluyordu. Sohbet ederek ziyaretimi tamamladım.

Hafta içi, yıllardır gitmekte olduğum spor salonundan, şu anki yaşadığım yere yakın bir mesafede bir şubeleri daha olduğunu öğrenince ora ile görüşmek için yola çıktım.

Tahmin edildiği üzere aynı şekilde dekore edilmiş binaya girdiğimde zorlanmadan buldum danışmayı. Kadına ismimi ve meramımı anlattıktan sonra hemen ilgilendiler.

"Afitap Hanım, isterseniz eşinizle aynı zamanlarda ayarlayabiliriz programınızı?"

Kadının dedikleri üzerine birkaç saniye durakladım beklemediğim için. Dışarıdaki imajı çok sarsmamak için "Evet, olur." diye yanıtladım onu.

Hemen bir program daha çıkarıp önüme koydu. "Bakın, bu Yusuf Ali Asaf Bey'in programı. Hatta kendisi şu an çalışıyor yukarıda. Size de uygunsa sizinkini de böyle yaparız." diyerek hazırda bekletilen programları bana uzattı.

Tüm işlemleri hallettiğimde istersem hemen şimdi başlayabileceğimi söyledikleri için en azından yarım saatin bana iyi geleceğini düşünüp çıktım üst kata.

Hemen diz altında biten tahtımı, spor sutyenimi ve atletimi giyip hocamın yanına gittim beni bekleyen görevli eşliğinde.

"Yavuz Hocam, Afitap Hanım yeni kaydoldu. Sizin kontrolünüzde. Yarım saat, bugünlük çalışmak istedi. Size emanet ediyorum." Çünkü ben çocuktum.

Fazlasıyla kaslı, çok olmasa da uzun boylu adam, ellerini uzattı. Nezaketen elini sıktım.

"Memnun oldum, Afitap Hanım. Ben antrenörünüz Yavuz Delibey. Umarım uzun bir zaman birlikte çalışırız."

Gülümsedim. Bir gazla spor salonuna yazılıp gelmeyen çok insanla karşılaşmış olmalıydı. Ama Afitap Soytürk Demirkıranoğulları, onlar değildi.

Bu muhteşem vücut, öyle yan gelip yatma ile yapılacak bir şey değildi sonuçta. Emek istiyor, yemek istemiyordu.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin