Afitap
"Son muydu?"
"Evet. Artık eve gitme vakti." diye cevapladım Vildan'ı.
Bugün değerlendirme toplantımız olmadığı için eve gitme vaktim gelmişti. Dün gecenin yorgunluğu da eklenince tek isteğim uyumaktı ama hayatta her istediği olmuyordu işte insanın.
Kapıyı açtığımda yine sessizlik karşıladı beni. Belki de YAAD uyuyordu. Ses yapmamak için ayakkabılarımı yerleştirip evin içine girdiğimde kapıya tamamen dönüp kolunu indirdim ve sessizce ittirdim. Kapı kapandığında çıkan ses yüzümü buruşturmama sebep oldu. Geriye dönüp gideceğim zaman sağ ayağım hareket etmeyince yere kapaklandım.
Refleksten dolayı elimi öne atınca dirseklerim, yerden nasibini aldı. Kalbim delice atarken adrenalin nefesimi hızlandırıp havalandırdı göğsümü.
Ayağımı hareket ettirememiştim.
Dahası, bu ilk değildi.
Saçlarım, yüzüme kalkan görevi yaparken ben sadece yerle bakışıyordum. Şoka girmemiştim belki ama şok olduğum gerçeği vardı.
Vücudumda bir şeyler yolunda gitmiyordu. Bu hareket mekanizmamla alakalıydı.
Omurilik, omurilik soğanı, beyincik veya direkt beyinle alakalı olabilirdi.
Bir insan, durduk yere, hayatına gayet normal devam ederken yürüme yetisini kaybetmezdi, değil mi?
Gözlerim acımaya başlamıştı. Sağlık sorunu yaşamak istemiyordum. Hele ki ‘ciddi’ bir sağlık sorunu asla...
“Kahretsin! Hadi kalk, bir bakalım ne olmuş.”
YAAD'ın sesi ile düşüncelerimden ayrıldım. Bana bakan endişeli yüzünü görmek, şaşırtsa da düzelmeye yüz tutan nefesime etki etmemişti.
“Hadi kalk. Ben yardım edeceğim.” deyip kolumdan tuttu. Şaşkınlığımı ve üzüntümü bir kenara bırakıp beni kaldırmasına izin verdim. Salondaki kanepeye götürüp oturttu. Bileklerimden tutup sehpaya koydu ayaklarımı da. Dizlerime baktım. Biraz kızarmış ama kanamamıştı. Kanayacak bir durum da yoktu zaten.
Daha iyi görebilmek için hafifçe çevirdiği koluma baktım, o da aynı durumdaydı.
Göz göze geldik.
Dudaklarını dili ile ıslatıp konuştu. “İyi misin?”
Tebessüm ettim. “İyiyim.” Aslında bok gibiydim. “Biraz acıyor, o kadar.”
“Krem getireyim. Acısını alır belki.” Kalkacakken kolundan tuttum refleksle. İkimizin gözü de o noktaya gidince elimi çektim. “Gerek yok. Geçer birazdan zaten.”
“Emin misin?”
“Eminim tabii. Hayatımda ilk kez düşmedim ya.” Biraz ilerimi işaret ettim. “Otursana. Sen nasıl oldun?”
Oturup yönünü bana döndü, bir ayağını altına alırken. “Gördüğün gibi iyiyim. Biraz gribim sadece.” Beni kabataslak inceledi.
Ben de oyalanmak adına dirseğime ve dizime baktım. Pek bir sorun yoktu, şimdilik...
Derin bir nefes aldım. Yarın unutmayıp bu işle ilgilenmem gerekiyordu.
“Yemek yiyelim mi?” Birçok kez yemek yememize rağmen bu defa sorusu o kadar garip hissettirmişti ki. Sanki ahlaksız bir teklif yapmış veya daha iyi bir tabirle, tavlamak istediği kızı yemeğe çağırmış gibi... Şu ana kadar çok irrite edecek düzeyde bir temasta bulunmadığını, büyük oranda mesafesini koruduğunu varsayarsak benzetmeyi biraz daha yumuşatıp ‘iş yerindeki, beğendiği kıza açılmak isteyip fırsat yaratmak için yemek teklifi sunmuş’ gibiydi diyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvar
RomanceŞımarık, kendi istediği gibi yaşayan, bencil ama bir o kadar düşünceli bir kadın olan Afitap Soytürk, vicdan yükünün ağırlığıyla kabul ettiği evliliğinde güçlü kalmak için elinden geleni yapmaya çalışacak. Umduğu ve bulduğu çok farklı olan Yusuf Al...