Bölüm 20

972 40 7
                                    

Afitap

Limonlu keki yapıp soğumasını bekledikten sonra kaba koydum. Bir duş almak iyi gelecekti. Tüm günün kokusu ve yorgunluğu üstümdeydi. Eşyalarımı hazırladıktan sonra banyoya girdim. Sıcak su tüm vücudumu karıncalandırsa da hemen rahatlamaya başlamıştım. Yüzüme yayılan tebessüm, lanet olası ameliyatı hatırlayınca katledildi. Kırık parçaları ruhumu keserken ağlamamak için dudağımı dişledim. Canım çok yanınca dişlemeyi bırakıp yaşların suya karışmasına izin verdim. Hem rahatlıyor hem de kalp ağrısı çekiyordum. Daha dudak dişlemek canımı bu denli yakarken ameliyat fikri daha çok büyüyordu gözümde. Bu düşüncenin, beynime hızla yayıldığını fark ettiğimde ellerimi hızlandırdım.

Buradan bir an önce çıkmalıydım.

Ne ara temizlenip havluyu bedenime sardığımı bilmiyordum. Tek bildiğim, kapıyı ardımdan kapattığımda derin derin nefesler aldığımdı. Nefesime odaklanıp odak noktamı değiştirmeye çalıştım. Ardından da düşüncelerin ruhumu esir almasına müsaade etmeden telefonuma ulaşmaya çalıştım. Bulur bulmaz Youtube'dan bir video açtım. Söylenenlere odaklanmaya çalışırken kapının çaldığını duymamıştım bile.

"Afitap?" deyip çıplak omzuma dokunulmasıyla titreyip kendime geldim. "Güzelim, n'apıyorsun? Üstünü değiştir hadi, üşüteceksin."

Manasızca gözlerine baktım, bir ona bir buna... "Sorun ne?" deyip gözlerime baktı.

Derin bir nefes aldım. Kafamı inkar edercesine iki yana salladım. Sorun ne miydi? Benim abartılarım... Ama engel olamıyordum işte, düşüncelerime ket vuramıyor, kendimi sakinleştiremiyordum.

"Korktum biraz. Ses olsun diye telefonu açtım." Anladığını belirtircesine kafasını salladı.

"Tamam, ben çıkıyorum, sen rahatça giyin. Birazdan çıkarız."

Derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Havalar aslında ısınmıştı, elbise giymemde bir sakınca görmedim. Uzun, bacak yırtmacı olan bir elbise bulup üstüne de kot ceket aldım, o kadar da sıcak değildi neticede havalar. Saçlarımı sadece kurutup topuz yaptım, özenmek içimden gelmemişti. Saçımın özensizliğine ters düşmeyecek kadar hafif bir makyaj yapıp odadan çıktım, sonuçta Yaad'ın da hazırlanması gerekiyordu.

İçerideki odalarda onu göremeyince banyoda olduğunu anladım. Kulağımı kapıya dayandıktan kısa süre sonra sesler kesilince kapıyı tıkladım. "Asaf?"

"Efendim?"

"Yatak odası müsait, oraya gidebilirsin."

"Tamam, sağ ol." dedikten sonra salona gidip biraz televizyonda gezindim. İzleyecek pek de bir şey yok gibiydi. En iyisi müzik mantığıyla bir müzik kanalı açtım fakat bunun iyi bir fikir olmadığını da kısa zamanda gördüm.

"Ben hazırım." diyen Yaad'a baktım kafamı kanepenin sırtına yaslayarak. "Hangi ara?"

Çapkınca göz kırptı. "Gidelim hadi."

O ara çantamı unuttuğumu fark ettim. "Sen mutfak tezgahındaki kabı al, ben de çantamı..." Hemen odaya gidip kendime küçük bir çanta hazırladım. Neredeyse koşarak kapıya doğru gittiğimde Yaad'ın beni kapıda beklediğini fark ettim.

Yaklaşık 1 saat süren yoldan sonra nihayet eve varmıştık. Bu sürede tek kelime etmemiştik. Bizi gören görevliler "Hoş geldiniz," demeye başlamıştı. Arabalardan anlaşıldığı üzere tek davetli biz değildik. Annemler de buradaydı, muhtemelen diğer araba da Yaad'ın ablasının ailesinindi.

"Çok kalabalık." diye dudak büzdüm. Düşününce böylesi daha iyiydi, ilgi sürekli üzerimizde olmayacaktı ama yine de istemsizce gerilmiştim.

"Tanımadığın kimse yok ki. Büyütme bu kadar." Eve girdiğimizde evin yardımcısı bizi diğerlerinin yanına yönlendirmişti. Hiç bitmeyecekmiş gibi bir sarılma faslından sonra yemeğe oturulmuş, herkes yanındakiyle sohbet ediyordu. Benim şansıma da Berat çıkmıştı. Okuldaki arkadaşlarıyla yaşadıklarını heyecanlı heyecanlı anlatıyordu.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin