Bölüm 28

816 41 9
                                    

Afitap

Tatil fazlasıyla yorucu ama güzeldi. Hindistan sevmediğim birçok şeyi bünyesinde bulunduruyordu esasen ama kesinlikle gezilmesi gereken yerler listemde olduğu için gittiğimiz iyi olmuştu. Ayrıca kendimi güvende hissetmiştim Asaf'ın yanında.

Eve geldiğimizde ikimiz de o kadar yorgunduk ki kendimizi banyoya atıp akabinde uyuduk mışıl mışıl.

Pazar gününe normalden geç başladık ikimiz de. Güzel bir pazar kahvaltısını hak ediyorduk. Hem böylece Asaf'a da güzel bir teşekkür etmiş olurdum.

Sevdiğini söylediği kuymak yaptım, patates kızarttım, yanına doymama ihtimaline karşı sağlıklı da olması için yumurta haşladım. Kendime de bol sebze ve meyveden oluşan kahvaltının yanına yumurta koydum haşlanmışlardan. Bu arada Asaf'a da bir miktar para gönderdim gezi için.

“Günaydın.” diyen adama döndüm. Birkaç gündür onu üstsüz görüyordum ama şimdi böyle görmek uygunsuz hissettirdi.

“Günaydın, Asaf. Geç otur.”

“Beni bekleseydin, güzelim.” dedi sandalyesini çekerken. “Tatil için küçük bir teşekkür olarak gör.”

“Teşekküre gerek yoktu ama bu sofra da ilaç gibi gelecek bana şimdi.” Onun ışıldayan gözlerini fark etmemek imkansızdı. Hayatının aşkını bulmuş gibi bir ifadesi vardı.

“O kadar kötü değildi Hint yemekleri ya.” dedim muhabbet başlaması için. Neticede olmazsa olmazıdır muhabbet pazar kahvaltılarının.

“Kötü değildi ama bizim mutfağımız da etmiyor benim gözümde.” Beğendiğimiz ve beğenmediğimiz yerleri konuşurken saatler ilerlemiş ve piknik vakti gelmişti. Normalde evde pineklemeyi ve yorgunluğumu atmayı planlıyordum ama arkadaşları ile kötü olmamak, arayı soğutmamak için kabul etmiştim.

Hazırlanıp gittiğimizde Duru ile Demir vardı sadece. Demir suratını asmış, memnuniyetsiz bakışlarına maruz bırakıyordu etrafı. “Ne oldu acaba gene?” diye mırıldandı Asaf biz onlara yürürken.

Bizi gören Duru, hemen ayağa kalkıp sevinç dansı yapmamak için kendini tutuyor gibi gözüken bir ifadeyle bize bakıyordu. Hemen Asaf'la sarıldı. “Hoş geldiniiiiiz!” diye saçtı enerjisini.

Geriye çekilip karnını okşarken “Hoş bulduk, güzelim de ne bu neşe?” dedi.

“Sizi bekliyorduk. İyi ki geldiniz.”

“Evet, 2 saattir, 120 dakikadır sizi bekliyoruz.” diyince Asaf'la önce birbirimize sonra saatlerimize baktık. “Siz geç gelmediniz, biz erken geldik.” dedi Demir.

“Ne yapayım? Çocuklarım gelmek istedi, gelmeseydik de piknik alanı büyüklüğünde lekesi mi olsaydı yavrularımın?” Diğerleri görüyor muydu, emin değildim ama haylazlık emareleri gözlerinde fır dönüyordu.

“Tabii ki çocuklarımız istediği için...” diye mırıldandı Demir.

Asaf diğerlerinin itirazını dikkate almadan Yalın ve Ufuk'u çağırdı önden. Başka arkadaşları da gelecekmiş ama onlar aranmadı.

Biz sohbet ederken görevliler mangalı yapmaya başlamıştı bile. Bir yandan eşyalar getiriliyordu. Ufuk ve Yalın geldiğinde ortalığı şenlendirdiler yüksek enerjileri ile. Oturmaya mı geldik mottosu ile erkekleri alıp futbol maçı yapmaya başladılar.

“Alıştın sanki bizim çocuklara?” Konuşan Duru'ya çevirdim başımı. Elleri durmadan karnını okşuyordu. “Gibi gibi. Artık dış kapının dış mandalı gibi hissetmiyorum en azından.” Küçük bir tebessümle bitirdim cümlemi.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin