Yusuf Ali Asaf
Sabah gözlerimi zorlukla açtığımda aslında hiç açmamayı diledim. Her yerim ağrıyor, omuzlarımda ve kafamda tonlarca yük varmış gibi hissediyordum.
Bir bok çuvalı gibiydim.
Alarmın sinir bozucu sesini kapattıktan sonra ağır aksak adımlarla banyoya gittim. Elimi, yüzümü yıkayıp kendime biraz daha gelebilmek adına boynumu ve ensemi ıslattım.
Mutfakta işleri halletmek, hiç bu kadar zor olmamıştı. Kolumu kıpırdatasım yoktu. Kafamın içindeki uğultu devam ederken burnum da iki vakte kadar akacağının sinyallerini veriyordu.
Kesinlikle hasta olmak istemiyordum.
Ama kaçacak hiçbir yerim kalmamıştı.
Her şeyi hazırladığımda Afitap mutfağa geldi ve sabah selamlamasını yaptı. Güçsüz ve kalınlaşmaya başlayan sesim kendini ele verdi.
“Hasta mı oldun sen?” dedi kaşlarını çatarak.
“Evet.”
Yanıma gelip elini alnıma koydu. Refleksle bileğinden yakaladım.
Daha dün gece temas meselesiyle ilgili neler konuşmuştuk.
“Sadece ateşine bakmak istedim, kusura bakma.”
“Yok ateşim.”
Kafasıyla onayladı. “Ama böyle olmaz, nane limon yapayım ben sana.”
“Gerek yok.” dedim. Şirkette sekreterim yapardı zaten.
“Emin misin?” Tek kaşı havaya kalkmıştı.
Kafamla onaylayıp yemeğimi yedim. İştahım olmasa da hastalığa karşı direnebilmek için yemek yemem gerektiğinin farkındaydım. Uzun yıllardır tek başıma yaşıyordum ve mümkün mertebe bu hastalık olaylarını hafif atlatmak için uğraşıyordum. Her ne kadar annem ve babamla aynı şehirde bulunsak da her hastalandığımda anneme sığınmak, olgun biri olarak doğru değildi. Basit bir hastalığı da tek başıma atlatamayacaksam neden yaşıyordum ben?
Grip, ateş, nezle ve soğuk algınlığında hastaneye, acile gitmek gereken zamanlar olabilirdi elbette ama mesele o raddeye gelmeden hastalığı elinden geldiğince kontrol altında tutabilmeliydi insan. Aile de olsa birine muhtaç olmak, bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biriydi kuşkusuz.
♂♂♂
“Bana bir de nane limon getirir misin?”
“Tabii, Yusuf Ali Asaf Bey.” dedi sekreterim. Israrla tam ismimi söyleme çabasına, başımı ağrıtmasına rağmen göz devirdim.
Bugünkü programımı aktarmıştı odama geldiğimde. Şimdi ise isteğimi yerine getirmek için dışarıya çıkmış, odada beni yalnız bırakmıştı.
Gün içinde hastalıktan ötürü işlerime yoğunlaşmakta sıkıntı çektiğim gibi öğleden sonra oturmak bile zor hâle gelmişti. Bu kadar ağır geçirmeyeli kaç yıl olmuştu hastalığı?
Doğrusu, bu kadar aksiyonlu zamanlar geçirdiğim bir zaman dilimi de olmamıştı hayatımda.
Patron olmanın avantajını kullanarak ceketimi aldığım gibi çıktım odadan.
“Bundan sonraki programı iptal et, Ceren. Yarını da doldurma, gelip gelmeyeceğimi bilmiyorum. Saat 8:30 gibi beni ara ve sor. Ona göre ayarlama yaparsınız. Beni arayan olursa da olmadığımı söylersin.”
“Peki ya anneniz, babanız veya eşinizin ailesi ararsa?” Bu süre zarfında Afitap'ın ailesi ile de haşır neşir olduğum ve sekreterim de yanımda bulunduğundan bu tarz sorular sorması normaldi. Kayınpederim sık sık yanıma uğruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvar
RomanceŞımarık, kendi istediği gibi yaşayan, bencil ama bir o kadar düşünceli bir kadın olan Afitap Soytürk, vicdan yükünün ağırlığıyla kabul ettiği evliliğinde güçlü kalmak için elinden geleni yapmaya çalışacak. Umduğu ve bulduğu çok farklı olan Yusuf Al...