Bölüm 10

1.2K 42 2
                                    

Yusuf Ali Asaf

Operasyon saatine az bir şey kalmıştı. 5 dakika kadar...

Afitap salonda bir o yana bir bu yana volta atıyordu. Kumral saçları hareketiyle süzülüyordu. Tırnaklarını yiyor, kaşlarını çatıyordu.

“Bu şekilde yardımcı olamayacağına göre sakince otur ve bekle.”

“Demesi kolay.” diye homurdandı ve laflarımı gram bir yerine takmayarak yaptıklarına devam etti.

“Ne zaman biter?”

“Bilemiyorum.”

“Kaç kişi olacakmış operasyonda?”

“Bu tarz bilgileri, takdir edersin ki, bizimle paylaşmadılar, küçük hanım.”

“Allah korusun ama arkadaşın vurulursa kimden haber alacağız? Yani hemen haber ulaşır mı?”

“Dediğin gibi Allah korusun.” diyerek ters ters bakmaktan kendimi alamadım. “Bir şekilde bize ulaşırlar, merak etme.”

“Saat kaç?” deyip sehpada duran telefonuna uçtu. “Daha 4 bile olmamış.” Hayal kırıklığı ile dudaklarını büzdü. “Ama hemen de halledebilirler.” Sonra bu fikri hemen başından savdı iki hareketle. “Adamlar tehlikeli sonuçta. Silahları vardır ve çok kişilerdir. Maalesef çatışma olabilir.” Derin bir nefes aldı. “Allah kahretsin.” Başını, eski Türklerden kalma alışkanlıkla yukarı kaldırıp “Allah'ım n'olur, kazasız belasız, ölümsüz, yaralanmasız hallolsun.” dedi.

Allah'la konuşmasına tebessüm edip “Amin,” dedim. “Hadi otur şuraya.”

Bana ters bir bakış attı. Ama bu, saçma bir şekilde tatlılığına tatlılık katmıştı. İki yandan ördüğü saçları ve üzerindeki Winnie The Pooh pijamalarıyla tatlı bir imajın dışına çıkamıyordu.

Yine de dediğimi yapıp üçlü koltuğa oturdu. Ayaklarını altında toplayıp tırnaklarını kemirmeye başladı. Bu hareketine de ben göz devirdim.

Elimi uzatıp ağzının orada duran elini tutup çektim. Bakışları -ölümcül olanlardan- bana yöneldi.

“Sakın bana dokunma.” Elini kendine çekip -ki zaten onun sözleri üzerine elimi ateşe değmiş gibi çekmiştim- yumruk hâline getirdi. “Bak, bazen bana dokunduğunda izin veriyor oluşum, tamamen dışarıya çok kötü bir izlenim vermemek için.” Dudaklarını ıslatıp derin bir nefes aldı, verdi. “Bunlar seni yanıltmasın. Biz hâlâ birbirimize yabancıyız.” Oturuşunu değiştirip ellerini kucağına koydu. “Sana çok minnettarım. Yaptıklarının ailem ve benim için değeri çok büyük. Hele ki son yaptığın...” Gözlerinin nemlenişini birkaç göz kırpıştırması ile bertaraf etmeye çalıştı.

“Her ne kadar şirket için evliliğimizi teklif etmiş olsa da babam, ben evlendikten sonra hiçbir şeyi senden bir şey bekleyerek yapmadım. O yüzden böyle sözlere gerek yok.”

“Hayır, var.” dedi bir anlık adrenalinle öne doğru hareket ederken. “Bak, hiçbir şey yapmak zorunda değildin-”

“Zorunda olduğumu söylemedim.”

Sesini kalınlaştırıp “Karımın güvenliğini sağlamak için kimseden izin alacak değilim.” dedi. “Bunu da babam söyledi, değil mi?”

“Baban da illaki söylemiştir ama sanıyorum ki sen benimkinden söz ediyorsun.”

Gözlerini devirdi. Bir gün şaşı olacaktı. “Neyse,” deyip elini alelâde salladı havada. “Bu son yaptığın, inan bana hiçbir şekilde hakkı ödenecek bir şey değil.” Yutkundu. “Ama... Biliyorsun...” Saçlarının diplerini kaşıdı. “Evet, aynı evde, hatta aynı yatakta kalıyoruz.” Bu mevzuyu konuşacak şimdiyi mi bulmuştu? “Attığımız imzalar da dahil hiçbir şey, iki yabancı oluşumuza gölge düşürmüyor.”

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin