Bölüm 47

559 30 1
                                    

Zaman kavramlarina takilmayiniz*

Yusuf Ali Asaf

"Başka bir isteğiniz yoksa yemeğe gidebilir miyim, Yusuf Ali Asaf Bey?"

Önümdeki dosyadan kafamı kaldırmadan "Gidebilirsin, Ceren. Afiyet olsun." dedim.

"Teşekkürler, efendim. Size de..."

O odayı terk ettikten sonra küçük işlerimi halledip Afitap'ı aradım. Telefonunun kapalı olduğunu öğrenince tüm iyi duygularım vücudumu terk etti. Aptal aptal tekrardan aradığımda yine aynı sonuçla karşılaşınca hemen korumalarından birini aradım.

"Afitap nerede?" Ses tonum o kadar sert ve aceleci çıkmıştı ki karşıdakinin anlık endişesini buradan anlayabilmiştim.

"Ofisinde, efendim."

"Hemen telefona Afitap'ı verin!"

Kısa süre sonra Afitap'ın "Asaf?" dediğini duyunca içim rahatlasa da içimdeki öfke dalgaları daha da kabarmıştı.

"Telefonun neden kapalı, Afitap?" Bağırmasam da sesim buz gibiydi.

"Şarjı bitmiştir. Dikkat etmedim."

Mazereti başımı ağrıttı. "Et!" dedim biraz yüksek sesle. "Dikkat et, Afitap. Ya başına bir şey gelseydi? Ya korumalar fark etmeseydi?"

"Asaf..." dedi yumuşak bir sesle. Birkaç adım sesi geldi. Bu sabah, yine kendisine çok yakışan sade siyah topuklusunu giymişti. "Bana bir şey olsa zaten muhtemelen telefonu kullanamaz hâle gelirdim."

"Şaka mı yapıyorsun, güzelim? Hiç komik değil."

"Yapmıyorum. Ama neyse," diyip kestirip attı. Akşam konuşacaktık. "Sen neden aramıştın?"

"Ne yapıyorsun diye aramıştım. En azından ne yapmadığını görmüş oldum."

Bıkkın bir nefes verdi. "Ben de insanım. Olur böyle şeyler. İşlerim vardı, onları düzenliyordum. Sen ne yapıyorsun?"

Çabasına ayak uydurdum. "Ben de çalışıyordum. Kısa bir ara vermek istedim."

"Yemeğini yedin mi?" diyince kapı sesi geldi karşıdan.

"Afitap, yemeğe çıkalım mı?" Afitap... Hanım yok... Erkek sesi...

"Kim o?"

"Bir saniye." diyip beni beklemeye aldı. Beni. Beklemeye. Aldı.

Asırlar gibi süren bir aradan sonra "Yemedim. Birazdan yiyeceğim. Sen yemeyecek misin? Kısa bir ara dedin..." diye yanıtladı. İçim biraz yumuşarken kulağıma yavşak ses tekrar gelince ani bir kararla ayağa kalktım.

"Yiyeceğim, güzelim. Bekle, beraber yiyelim."

"Şey... Aslında arkadaş şimdi yemek teklif edince kabul ettim. Hem senle uzakta kalıyoruz. Öğle aramız yetmez." Sinirle gözlerimi yumdum. Çok mantıklı konuşuyordu ama ben mantık dinleyecek hâlde değildim.

"Tamam, güzelim. Size afiyet olsun." diyip kapattım telefonu. Kalktığım gibi tekrar oturup saniyeler önceki ilk planıma geri döndüm: Hayvan gibi çalışıp işleri bitirmek!

Akşam eve geldiğimde öğle yemeği yemediğim için mi bu kadar güzel korkmuştu yemekler, bilmiyordum ama şekerden ev gibi, evimiz de yemeklerden oluşuyor olsa koca evi yiyecekmiş gibi hissediyordum.

"Hoş geldin." dedi uzun zamandır bana sunduğu gülümsemesi ile Afitap. Aslında haklıydı, deneme kararı aldığımızdan beri ekstrem durumlarımız dışında kapıyı güler yüzle açıp hayalini kurduğum o düz hayatın bir parçasını bana yaşatıyordu.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin