Bölüm 17

990 44 4
                                    

Afitap

Karşımda şirince gülümseyen adama baktım. Yakışıklılığın yanında bir parça tatlılık olduğunu da böylece öğrendim.

Ama ben kül yutmam.

Sinir bozucu bir şekilde dudaklarımı şekillendirip burun kıvırdım. “Giyimime karışan bir koca istediğimi hiç zannetmiyorum.”

“Ablamın kıyafetlerine birkaç kez müdahale etmişliğim olduğunu inkar edemem.”

Yenilgiyle gözlerimi kapadım.

Yahu bu erkeklerin, giyime karışmayan modeli yok mu?

İllaki vardır, tatlım.

“Bu, karşıdaki için ne büyük bir saygısızlık, farkında mısın? Onu nasıl incittiğin hakkında en ufak bir fikrin var mı acaba? Cidden...” diye tısladım. Dayanamıyordum. Bok varmış gibi gözyaşları, gözlerime kurulmaya başlamış; pusuda bekleyen düşman gibi sinsice atağa geçmeyi bekler hale gelmişlerdi.

“Bu kadar abartmaya gerek var mı? Sonuçta sizin iyiliğiniz için yapıyoruz?”

İyiye giden konuşma tamamen yön değiştirmişti benim için. “Ne iyiliğinden bahsediyorsun sen ya? Ne iyiliği ha? Sen, bir insanın hayatının en önemli parçalarından biri üzerindeki söz hakkını elinden alıyorsun.”

“Giyinmek bu kadar önemli olmamalı.”

Öyle bir kahkaha attım ki duvarlar bile sahteliğe boğulmuştu. “Çıplak gezelim ve çenelerinizi kapayın o zaman!”

“Onu demedim.” Yerinde rahatsızca kıpırdandı ama şu an altında çivi olsa umursayacak durumda değildim.

“Onu dedin. Allah aşkına, oldu olacak nefes alıp almayacağımızı da size soralım.” Şu an sinir, hüznümden daha baskındı da ağlamıyordum.

“Gerçekten abartıyorsun.”

“Abartmıyorum. Sen sadece bunu göremiyorsun, göremiyorsunuz.”

“Sadece sizi korumak istiyoruz. Önlem alıyoruz.”

Ayağa kalkıp işaret parmağımı üzerine doğru salladım. “Keşke korumak yerine lanet olası zihniyetinizi değiştirseniz... Biz de istediğimiz gibi giyinip istediğimiz gibi gezebilsek... Ama yok, onun yerine kadına kısıtlama koymak her zaman için daha iyi, değil mi? Daha kolay...” Aklıma düşen haberle dudaklarım titredi. Direndim. O yaşların önünde set olmak için ruhumu parçaladım sanki ama olmadı. O öncü yaşa, engel olamadım. “Nasıl olsa sizin köpeğiniz, bir bağırsanız susar; bir vursanız bir daha gıkını çıkarmaz, değil mi? Boşanmak isterse de sorun mu? Bir bıçağa bakar en fazla.” Onlarca yerinden bıçaklanan kadın silüeti geldi gözümün önüne.

Beraber ağladık.

“Afitap...” diye bir fısıltı ulaştı kulağıma.

“Niye? Niye?” Boğazımdaki yumru canımı acıtırken zar zor yutkundum. “Neden bu kadar zor bizim de insan olduğumuzu anlamanız? Cidden...” Hıçkırık, kılıç gibi kesti sözlerimi. Boğazımdaki yumru, yüzyıllık koca bir kaya gibi oturmuştu oraya ve sanki geçmeyecekti. “Sizi bu kadar ne yüceltti, kim yüceltti? Bize dokunma hakkını size kim verdi?” Son iki kelimeyi söylerken istemsizce bağırmıştım gözümün önündeki katledilen bebeklerin çığlıklarını bastırmak için. “Kim?” Sesim, bebeğin ölümüne eşlik etti. Bir feryat, benden habersiz, benden bağımsız koptu boğazımdan.

“Afitap, lütfen sakin ol.”

“Olamam!” Nasıl olabilirdim ki? “Olamam...”

Bana yaklaştığını gördüm gözyaşlarımın ardından. Adımları kararsızdı. Belli ki ne yapacağını bilmiyordu.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin