Bölüm 39

610 26 0
                                    

Afitap

Ufuk meselesi kalbimde yara olarak kalacaktı. Ondan, onayamayacağım ölçüde soğumuştum fakat bundan daha önemli bir mesele vardı: Yıldız! Öncelik elbette ki Yıldız'ın iyi bakılmasıydı, hem maddi hem de manevi olarak. Bu konuda ne yapabileceğimden de pek emin sayılmazdım.

"Sen burada mı kalacaksın?" diyen iş arkadaşıma, "Çıkıyorum şimdi." diye yanıt verdim. "Beraber çıkalım mı o zaman? Hem sonra yemeğe gideriz." Fena olmazdı, ben de kafamı dağıtırdım. "Olur."

"Tamam, ben lavaboya gideyim, çıkalım." Onu onaylayıp Asaf'ı aradım. 

"Efendim?" Sesi telaşlı geliyordu. Arkadaki seslerden de hareket hâlinde olduğunu anlamıştım.

"Ben bir arkadaşla yemeğe gidecektim de haber vereyim, dedim. Yemek için beni bekleme." Eşyalarımın hepsini çantama doldurdum.

"Tamam, güzelim. Sakın korumaların işine karışma. İstersen dönüşte seni alabilirim."

"Gerek yok, babacığım (!) Ben kendim gelirim." diyip telefonu yüzüne kapattım.

Beni iyice çocuk belledi artık bu adam da!

İkimiz de çıkmaya hazır olunca gidip bir Uzakdoğu restoranunda yedik yemeğimizi. Genel olarak işle ilgili konuşsak da dedikodu yapmaktan da geri kalmadık. Bir çeşit rahatlama yöntemiydi bizim için bu.

Saatler ilerlerken başka bir yerde kahve içmiştik. O, yanında tatlı yese de ben almamış, yalnızca kahvemle idare etmiştim.

Telefonun ekranı yanıp sönmeye başladığında "Sanırım artık kalksak iyi olacak." dedim. Buruk bir tebessümle "Evet," dedi. "Saat de geç oldu."

Gece yarısına doğru eve geldiğimde ev her zamanki gibi sessizliğe bürünmüştü. Asaf muhtemelen çalışıyordu. Öncelikle mutfağa gidip bir bardak su içtim. Mutfağın düzeni, Asaf'ın yemek yemediğini düşündürttü. Ama beni ilgilendirmezdi, koca adamdı sonuçta.

He valla, koca adam!

Odamızın kapısını açık görünce direkt girdim ve ardından kapattım. Banyo için hazırlanıp günün yorgunluğunu attım orada.

♀♀♀

Sabah uyandığımda her zamanki gibi yalnızdım. Günlük rutinlerimi yaptıktan sonra, aslında yine bir günlük rutinim olan mutfağa gidip Asaf ile sabah selamlaşmamızı yaptık. Onun dün akşam ile ilgili sorularını hesap sorma olarak görmemeye özen göstererek yanıtladım. İki yetişkin gibi günümüzü konuşuyorduk sonuçta ama Asaf'a ve aslında ne kadar aksi için uğraşsam da erkeklere karşı olan ön yargımı yok saymaya çalıştım. Her şeyi akışına bırakabilsem belki çok güzel olacaktı ama yapamıyordum. Böyle düşünmem kesinlikle doğru değildi fakat onun, tanımadığı bir kadınla evlenmeyi kabul etmesi, hatta bunu öne sürmesi bile onu sorgulamama sebep oluyordu. Başka biri olsam bunda beis yoktu fakat evlendiği kişi bendim ve onunla neredeyse aynı kategorideydik; aslını söylemek gerekirse, ben daha beter bir konumdaydım.

Kendime saygısızlığım kontrolsüz bir şekilde arttırıyordu.

Günümün kalanı, bu düşüncelerin etkisi ile leş gibi geçti. Ne yaptığımdan ne de yediğimden zevk alabiliyordum. Eve geldiğimde ev temizlenmiş, yemekler yapılmıştı. Banyo yaparak yenilenmeyi umdum.

Elimdekileri düşündüm:

1) Malum sebepten ötürü evliydim.
2) Şansıma, Ali Asaf çok da kötü biri değildi. Bunun açmam gerekirse, bu evliliği yapmam tamamen aptallıktı. Asaf, eşeğini sağlam kazığa bağlayan biriydi. Benim nasıl biri olduğumu elbette bilme ihtimali yoktu ama öncesinden araştırma yapmama, hakkımda bir şeyler öğrenmeme ihtimali de yoktu. Ben ise eşeğimi tamamen salıvermiştim.

Basiretim mi bağlanmıştı acaba? Adam katil çıkabilirdi! Nasıl böyle bir aptallığı yapabilmiştim?

Boş ver o kısımları, bahtına filinta gibi herif çıktı işte, değerlendir!

Neyse ki, Asaf öyle biri değildi, elindeki silaha rağmen.

Düşününce bile kötü oluyordum. Keşke bu sorunu çözebilme ihtimalimiz olsaydı...

Derin bir iç çektim.

3) Asaf ile olmaya çalışan bir ilişkimiz vardı, daha yalnızca deneme aşamasında olduğumuz. Ama bu şekilde ilişki ilerlemezdi ki! Bir şey yapmamız gerekiyordu. Beraber vakit geçirmemiz gerekiyordu. Ortak bir aktivite, hobi... Ama ne?

Musluğu kapatıp havluya sarındım. Buharın cildimi yumuşatması ile yüz bakımımı yapmaya başladım. Yüzümü ve el hareketlerimi izlemekle geçti vakit. Ardından saçlarımı kurutup elimle dağıttım ve doğal bir şekilde bıraktım. En son giyinip banyodan çıktığımda oda çok soğuk gelmişti bir an.

♀♀♀

"Stres yapmanı gerektiren bir durum yok. Ben de her zaman yanındayım. Asla yalnız bırakmayacağım seni." Dudaklarımı donuk bir gülümseme kapladı. "Sana böylesi yakışmıyor." dedi yumuşak bir tonda.

"Ondan korkmuyorum. Sadece yaptıkları canımı sıkıyor, üzüyor. Fuhuş işini de duydum. Onlarca, belki yüzlerce kadın..." Devamını getiremedim.

"Kesinlikle üzücü bir durum ama artık geride kalacak. Bardağın hep kötü tarafından bakıyorsun." Öyle mi yapıyordum?

Derin bir nefes alıp kafamı salladım.

Yarın mahkeme vardı ve ben o adamla yüz yüze bile gelmek istemiyordum esasen ama ne olduğunu da kendi gözlerimle görmek istiyordum. İsteğim, isteksizliğimi yendiği için o herifn suratını da görmek zorunda kalacaktım.

Derin bir nefes alıp her zamanki yönüme döndüm yastığıma sarılarak.

"Bence de artık uyumalısın."

♀♀♀

Mahkeme koridorunda beklerken ellerimle ritim tutuyordum. Neden bu kadar stresli olduğuma da anlam veremiyordum. Belki de şakağıma dayanan silahı hatırlıyordum, belki de özelime tecavüzü...

Elime değen sıcak ellerle irkilip hemen kendimi çektim.

"Sakin olur musun?" Ruhsuzca kafamı salladım.

Kısa süre sonra o şerefsiz herifle aynı salona girmiştik. Mahkeme görülürken tahmin edildiği üzere her şeye itiraz etmişti. Ama deliller ortadaydı ve bunu söylemek canımı acıtsa da karşısında Afitap Demirkıranoğulları vardı. Para ile cezadan sıyrılamazdı. Çünkü mağdur da en az onun kadar zengin ve nüfuzlu bir adamın karısıydı.

Utanç verici ama çokça üzücüydü. Burada normal bir kadın olarak durmam hiçbir şey ifade etmeyebilirdi. Hayat bu kadar zalimceydi işte...

"Sözümü asla dinlemiyorsun." diye sitem etti Asaf mahkeme dönüşünde.

Bakışlarımı yavaşça yanımdaki Asaf'a çevirdim. "Tartışmak istemiyorum." Hiç havamda değildim. Ruhumun çekildiğini hissediyordum.

"Çünkü bok gibisin." Ruh çekilmesi daha hoş duruyordu.

Ama bu da yanlış bir ifade sayılmaz.

"Bunu biliyorsan neden tartışmak için uğraşıyorsun ki?"

Gözlerimin içine bakarken ne hissettiğini bilmiyor oluşumun yanında, anlayabilecek vaziyette de değildim. Kafamı çevirip camdan dışarıya baktım. Hayat devam ediyordu, her zamanki gibi...

_________________________

Aralari doldurmak nasip olur mu bilmiyorum ama doldurmak gibi de bir niyetim yok. En azindan su anlik... O yuzden gelecek bolum sizi sasirtmasin. Benden uyarmasi.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin