Bölüm 38

620 25 0
                                    

Yusuf Ali Asaf

Afitap odaya giderken Ufuk'un omzuna koydum elimi. "Kalk. Anlat her şeyi detaylıca."

Eve geldiğinde "Sonra anlatırım." diyerek geçiştirmişti bizi.

"Asaf haklı. İçeri geçelim de anlat. Afitap'ı da boş ver, şu an çok sinirli ve üzgün."

Demir'le beraber kollarından tutup kaldırdık. Duru biraz geride yaşlı gözlerle bizi izliyordu. "Sen Duru'ya bak. Ben hallederim Ufuk'u."

Gözlerini sildi kaba hareketlerle Ufuk. "Sanki çocuğum amına koyayım." diyip içeri doğru yürüdü. Koridorda ilerlediğini görünce bizler içeri geçtik. Ona biraz özel alan tanıyıp sonra tüm özeline inecektik.

Bize uzun gibi gelen dakikalardan sonra yanımıza vardı. Boş olan bir yere oturup dirseklerini dizine yasladı. Yüzünü sıvazlayıp derin bir of çekti.

Başını kaldırıp bizlere baktığında oradaki hüznü görmemek mümkün değildi. Ufuk'un hüzne boğulduğuna pek fazla şahit olmazdık; her zaman neşesini ve enerjisini korumaya çalışır, gülümsemesinin arkasına gizlerdi hüznünü. Ama şimdi, hüznün kalp yakan acısını arada perde, örtü olmadan bizzat, direkt görüyorduk. 

"Afitap haklı. Sikik herifin tekiyim." dedi yandığı acıdan sağ kurtulan yaralı sesiyle. Yüzünü, derisini soymak istiyormuş gibi sıvazlıyordu.

"Dur bi, oğlum! Ne olduğunu anlat önce." Ben gözlerimi Ufuk'tan ayırmazken Demir konuştu. 

"Evet, sessizliğe gömüldün ve sonra..." diyip sözünü yarıda kesti Duru, etrafını yokladı. "bir çocukla geldin."

"Ne yapacağımı bilmiyorum, Duru! Bir gün..." diyip yutkundu. "Bir gün bir mektup aldım. Klasik işte!" diyip saçlarını kavrayarak ayağa kalktı ve volta atmaya başladı. "İnanmadım! Nasıl inanayım? Ben ve çocuk? Olacak iş mi?"

"Olmuş..." diye mırıldanan Yalın'a döndü bakışlar. Omuz silkti yaramaz çocuklar gibi.

Derin bir nefes alıp ortadaki sehpaya oturdu elleriyle başını çevreleyip. "Olmuş. İnanmadım, inkar ettim."

"Şu çocuğu mu amına koyayım? Aynaya mı bak-" diyen Yalın'ı sertçe kesti. "İnanmadım işte, yavşak herif! Lan, benden baba mı olur?"

Eliyle 'geç bunları' der gibi bir hareket yaptı Duru. "Annesi? Neden şimdi?"

"Vicdanı tutmuş. İlk tuttuğunda aldıramamış ama yurda vermiş, ikincisi tuttuğunda da bana haber vermiş, yosma!" 

"Nerede peki? Bununla ilgili bir şey dedi mi? Sonuçta sana ihtiyacı olduğu kadar annesine de ihtiyacı var Yıldız'ın?" 

"Bilmiyorum!" diyip tekrar volta atmaya başladı. "Araştırdım, soruşturdum ama kim, nerede, ne yapıyor bilmiyorum! Vicdanı yine tutarsa gelir bir ara kızını görmeye."

"Kardeşim, uzatmanın manası yok. Kaybettiğin zamanı geri almanın imkanı yok. O zaman sana düşen, kızının kalan ömründe yanında olmak, onu sevmek." dediğimde kanlı gözleri gözlerimi buldu. Boğazındaki yumruyu geçiremeden "Benden baba olmaz ki..." dedi. Kırıkça gülümsedim, diğerlerine bakıyor olsam eminim onlarda da dudaklarımdakinin başka bir yansımasını görecektim. 

"Bence iyi kıvırmaya başlamışsın. Gayet de mutluydu seninle."

"Bilmiyorum." dedi başını iki yana sallayarak. Holden gelen seslerle o tarafa döndük. Yıldız, minik ayaklarıyla bize doğru gelirken bir eliyle gözünü ovuşturuyordu, diğerinde ise yaşlar birikmişti. "Baba..." dedi titrek sesiyle. 

"Kızım, ne oldu?" Hızlı adımlarla kızının yanına gidip onu kucağına aldı.

"Gittin zannettim." Yutkunma sesi bize kadar ulaşmıştı. Kızını bağrına bastırıp başına öpücükler kondurmaya başladı. "Bırakmam ki ben kızımı..."

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin