Bölüm 23

883 37 5
                                    

Yusuf Ali Asaf

Çalışma odamın kapısının tıklatılmasıyla kafamı kaldırdım "Gir." dedikten sonra. Afitap kapıdan sadece kafasını uzatıp tebessüm etti. "Kahve yapacaktım, ister misin?"

"Olur, sade olsun." Evde eskisi gibi değildik aslında, birbirimizin varlığını inkar etmiyor, bazen film bile izliyorduk.

Ben işlerime geri dönüp bir an önce bitirip artık tam anlamıyla dinlenip rahatlamak istiyordum. Aslında yakında tatile çıksak fena da olmazdı, balayına da gitmiş değildik neticede.

Bu defa kapıyı çalmadan geldi Afitap. Kalkıp masamın önündeki karşılıklı koltuklardan birine oturduğumda o da tepsiyi sehpaya koymuş, benim fincanımı önüme koymuştu. "Bu kadar çok ne iş yapıyorsunuz?"

"O kadar otel ve iş yerini idare etmek kolay değil." dedim kahvemi yudumladıktan sonra.

"Sonuçta sadece sen yoksun ki. Çalışanlar boşuna mı var?" Gülümsedim.

"Onların işleri ayrı, benimki ayrı." Yüzünü buruşturup bu mevzudan hiç hoşlanmadığını belli etti.

"Ne zamana kadar böyle devam edecek bu?"

"Şu anki yoğunluk iki haftalık bir yoğunluk, daha sonra daha rahat olacağım ama bu da uzun sürmeyecektir."

Dudaklarını büzdü kız çocuğu gibi. Aslında tam da öyleydi; şımarık, babasını her zaman yanında isteyen ama babası bir şey almayacak olsa ağlayıp sızlanarak o şeyi mutlaka aldıracak bir kız çocuğu... "Aslında ben haftasonu annemlere gideceğim. İstersen sen de gel."

"Sorun yok, gidebiliriz."

"Ama kalacağım. Cuma iş çıkışı gidip pazartesi oradan işe gideceğim." Tek kaşım havaya kalktı. Neyse ki önceden haber vermişti. İzin isteyeceğini düşünmüyordum veya böyle bir şey beklemiyordum, kendi ailesinin evine giderken benden icazet isteyecek değildi ama üslubu daha iyi olabilirdi. En azından "Gidelim mi?" diyebilirdi. Fakat böyle bir şeyi Afitap'tan beklemek benim aptallığımdı. "Gideriz."

Sessizce kahvemizi içerken onun telefonu çaldı. Açmak için kalkınca elimle oturmasını işaret edip sorun olmadığını söyledim. Geri koltuğa oturup telefona baktı. İsmi görünce gülen yüzü sinirimi bozsa da dikkatli bir şekilde izlemekle yetindim sadece.

"Nasılsın, İbo?" İbo... Kimdi bu herif?

"Ben de iyiyim, canım. Siz nasılsınız? Benim aşkım nasıl?"

Kahkahası odayı doldururken gözlerindeki sevgi ve şefkat yüreğimi ısıtsa da bunları bana hissetmezken başkasına hissetmesi sinirimi bozmuyor değildi.

"Tabii ki. Soruyor musun bir de İbo? Aşk olsun." Gözlerimi devirdim. "Sorun edeceğini zannetmiyorum ama yine de eşime de sormam gerekiyor. Bir dakika." diyip bana döndü. "Arkadaşım İbrahim, ailesiyle birlikte bu hafta sonu değil de diğer hafta sonu İstanbul'a gelecekmiş de bizde kalmaları sorun olur mu senin için?"

Kafamı iki yana salladım. "Saçmalama, arkadaşlarının başımın üstünde yeri var." dediğimde teşekkür edip telefona döndü. "Bekliyorum bak, ben birkaç bir şey ayarlarım. Tamam, dikkatli gelin. Hatta arabayı boş verin, uçakla gelin; ben sizi alırım, burada da bizim arabalarla gezeriz. Sana arabamı veririm ben, sen onunla gidersin konferansa." Sevdiklerine karşı düşünceli ve bonkör bir kadındı. Bonkörlük kısmında, cimri olduğu yeri görmemiştim. Şirket hissesine hiç dokunmuyor, kimsesiz çocuklara bağışlıyordu. Ev masrafları için bana düzenli olarak para gönderiyordu.

Sinsice parladı gözleri. "Ha yani, ben oraya gelsem bana arabanı vermezsin? Bunu mu anlamalıyım?" İyi taktikti. Pek işe yaramadığı olmazdı.

Onu ikna edip de telefonu kazandıktan sonra arkadaşı ve ailesi hakkında bilgi verdi. Üniversiteden arkadaşı olduğunu, o yıllarda evlendiğini ve şu an 3.5 yaşında bir oğlu olduğunu öğrendim. Kahvelerimiz bittiğinde beni işlerimle başbaşa bırakmak için odadan çıktı. Gizleyebildiği bir şey değildi heyecanı. Odadan çıkarken resmen sekiyordu. Onu böyle durumlarda gördüğümde ben daha da mutsuz oluyordum evliliğimizin durumunu düşünerek. Arkadaşlarına duyduğu heyecanı bana karşı da duymasını istiyordum ama iki günde olacak bir şey de değildi. Tamam, biz evleneli aylar geçmişti ama yine de erkendi henüz.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin