19

1.1K 109 20
                                    

(Mini hatırlatma)

"Tamam ama hemen anlatmak zorundasın." Seungmin'in de işine gelmişti buradan kurtulmak. Son kez seokjin'e baktı ve hızla gitti. Ne konuşulacağını merak ediyordu ama gerici ortamdan kaçmak onun için daha iyiydi.

(Mini hatırlatma bitti.)

Seokjin seungmin'in kapıdan çıktığına emin olduktan sonra sarı saçlı gencin yakasını tuttu. "Seni öldürürüm!" Yüzleri birbirine gittikçe yaklaşırken chan araya girmek için seokjin'in kollarını tuttu ve namjoon'dan uzaklaştırdı.

Namjoon ceketinin yakasını düzeltirken chan'a baktı. "Bırak chan." Chan abisinin sözüyle tuttuğu genci bıraktı. Hemen ardından da iki büyüğü yalnız başlarına bırakmak için çatıdan ayrıldı.

"Biraz sakin ol doktor Jin. Kardeşine bir şey yapmadım gördüğün gibi. Yapmayacağım da zaten. Bir anlaşma yaptık ve ben anlaşmalara uyarım." Namjoon'un sakin ses tonu seokjin'i daha fazla sinirlendiriyordu.

"Sana nasıl güvenebilirim ki?! Seni ne kadar tanıyorum? Beni kardeşimle tehdit eden birine ne kadar güvenebilirim?" Haklıydı. Namjoon görüp görebileceği en tehlikeli adamdı. Düşmanını yakaladığı zaman yapacakları insanı titretirdi.

"Tabii ki güvenemezsin. Güvenme de zaten. Ama inan bana sözlerimi bozmam ben. Hatta sana şunun içinde söz verebilirim, chan da seungmin'e zarar vermeyecek. Hatta onu her şeyden koruyacak. Buna emin olabilirsin."

Namjoon'un söyledikleri seokjin'in kafasını karıştırmıştı. Neden yapsın ki? Sebebini kendisi bilmiyordu ama karşısındaki adam biliyordu. Chan anlatmıştı abisine. Hatta o anlatmadan anlamıştı namjoon.

"Kardeşin de sen de uzak durun kardeşimden. İkinizide kardeşimin yakınında görmeyeceğim." Son uyarısını yaparken işaret parmağı ile namjoon'un göğsüne vurmuştu. Yüz ifadesi bile normal bir insanı korkutacak derecede ciddiydi. Ama namjoon etkilenmemişti bile. Etkilendiği tek bir şey vardı o da seokjin'in ne kadar cesur olduğuydu. Giden doktorun arkasından bakarken de aklında bu vardı.

Hyunjin'den

Ne vardı sanki bugün de acilde olmasam? Yoruldum. Sabahtan beri koşturuyorum ve oturacak bir dakikam bile yok. Acili bu yüzden sevmiyorum. Ama iyi oldu. Bugün onu hiç düşünmedim, karşılaşmadım.

Erken konuşmuşum.

Sadece 20 dakikalık bir mola sürem vardı. Hava almak ve biraz gözlerimi kapatmak istiyordum. Sadece bunları yapmak ve biraz oturmak istiyordum. 20 dakikamı ağlayarak geçirmek istemiyordum. Onu görmek istemiyordum.

Bahçeye çıkmış, bir banka oturmuştum. Bir süre etrafı izlemiştim. Etrafa bakarken gördüm onu. Bir anlık göz göze geldik. Beni görmesini, gözlerindeki o özlemi, görmemiş gibi çekip gitmesini görmek istemezdim.

Onu görür görmez gözlerim dolmuştu. Gitmesiyle de gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. İki saniyelik bir süre göz göze gelmemizin beni bu kadar etkileyeceğini bilmiyordum. Beni etkileyen belkide bakışı değildi. Beni etkileyen şey gitmesiydi.

Gözyaşlarım akıp giderken aklıma anılarımız gelmişti. Bana seni seviyorum dediği günler, seni asla bırakmayacağım dediği günler hepsi gözümün önüne gelmişti. Sevgisi sahte miydi, gerçek miydi bilmiyorum. Gitmesi için bir sebebi vardır belki dedim hep.

Jeongin gittikten sonra bir kaç ay kendime gelememiştim. Bir ay boyunca yemeden içmeden kesilmiş, odama kapanmıştım. Gittiğine kendimi inandıramamıştım. Belki arar diye telefonun başında sabahladığım günler olurdu. Zar zor atlattım o günleri ben. Hâlâ bile telefonum çaldığında heyecanlanır, 'belki jeongin arıyordur' diye koşardım.

Jeongin ile dört yıl önce tanışmıştık. O daha on sekiz, ben yirmi yaşındaydım. Bir veterinerde tanışmıştık. Köpeğim Kkami'yi bırakmak için gitmiştim. O gün abimin de felix'in de işi olduğu için ben götürüyordum Kkami'yi. Jeongin de sadece oranın önünden geçiyordu.

Basit bir çarpışmayla başlamıştı her şey. Çarpıştığımızda elimde Kkami vardı. Elim bir anda boşluğa düşmüştü ve Kkami kaçmıştı kollarımın arasından. Ben endişeyle ararken jeongin de yardım etmişti bana. O günden sonra konuşmaya devam etmiştik. Yavaş yavaş da sevgili olmuştuk.

Mola süremin bittiğini haber veren alarmımla gerçekliğe dönmüştüm. Yardıma ihtiyacı olan onca kişi varken, ben oturmuş beni terk eden bir adam için gözyaşı dönüyordum burada. Gözyaşlarımı silerek kalktım ayağa. Gözlerim yanıyordu. Hastalarla ilgilenmeden önce elimi yüzümü yıkadım. Gözlerimin acısı biraz olsun azalırken rahatlamıştım. Kafamı kaldırmadan akan suyu izledim ellerim lavaboya tutunurken.

"Aptal. Aptal! Aptalsın işte!" Elimi mermere vururken söylendim. Elimin acısı umrumda değildi. Kalbimin acısının yanında elimin acısı bir hiçti.

"Evet, aptalım." Gelen sesle kafamı kaldırdım. Aynadan bana bakan gözleri gördüm. Sesini iki yıldır duymuyordum ve ne kadar özlediğimi o an fark etmiştim.

"Seni çok özledim." Donmuş bir ifadeyle yüzüne bakmaya devam ettim. Ayna aracılığı ile bakışıyoruz ama arkamı dönersem gidecekmiş gibi geliyordu.

Bana gittikçe yaklaşıyordu. O adım attıkça benim dizlerim titriyordu. "Hiç değişmemişsin. Hâlâ çok güzelsin."

Arkamı dönmeye cesaretim yoktu ama yüzünü yakından görmek istiyordum. Arkamı döndüğümde yakınımda gördüğüm yüzle özlemim daha da gün yüzüne çıkmıştı. Gözlerim doluyordu. Ağlamamalıydım.

"Sessiz kalma. Sesini duymayı özledim. En çokta kahkahalarını özledim."

Histerik bir gülüş attım. "Öldürdün sen onları. Kahkahalarımı sen öldürdün. Bir de utanmadan özledim diyebiliyorsun ya sana inanamıyorum." Sözlerim onu üzerken devam ettim. "Çekip giden sen değilmişsin gibi bana seni özledim diyebiliyorsun. Beni bırakıp giden sendin!"

Göğsüne vurarak kendimden uzaklaştırdım onu. "Sakın ama sakın yanıma yaklaşma. Daha önce nasıl çekip gittiysen şimdide git. Ben seni görmedim ve sensiz yaşamaya devam edeceğim, sende beni görmemiş gibi yap ve git." Son sözlerimi dile getirdiğimde bir gözyaşı sağ gözümden yanağıma doğru süzülmüştü. Hızla elimi götürüp silecekken onun eli yanağımı kavramştı. Baş parmağıyla gözyaşımı silerken gözlerim kapanmıştı.

Dokunuşu beni anılara götürürken gözyaşlarım daha hızlı akmaya başlamıştı. "Özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim. Geçerli bir sebebim olmasaydı gitmezdim. Beni dinlersen sana her şeyi anlatacağım."

İki elide yanaklarımdaydı artık. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya devam ederken o da silmeye devam ediyordu. Dokunuşlarını hissetmeye devam etmek istesemde kafamı arkaya çekerek ellerinden kurtuldum.

"Özürlerin umrumda değil. 'Geçerli sebebini' de duymak istemiyorum." Tuvaletten çıkıp gittiğimde arkamdan gelmemişti.

Acile girmeden önce gözyaşlarımı kendim sildim. Dokunuşlarını hâlâ hissederken acil yazan sürgülü kapıdan içeri girdim. Kihyun hyung yanıma gelip iyi olup, olmadığımı sormuştu. Geçiştirerek iyiyim dedikten sonra da işimin başına yani hastalarıma dönmüştüm.

Jeongin beni bırakıp giden biriydi. Onsuz nasılsam şimdi de öyle olmalıydım. Abimi üzemezdim. Daha önce benimle uğraşmıştı bir daha uğraşmasını istemiyordum. Kimseyi uğraştırma istemiyordum.

Uzun ve dramatik bir bölüm oldu. Bugün atmayacaktım ama yapmışken atayım dedim. Bir de ben başta hyunin ikilisini böyle yapmayacaktım. Bir anda dramatik bir şeyler yazmaya başladım. Neden böyle oldu bilmiyorum.

Bayramınız mübarek olsun💛

Bir şey soracağım. Bundan sonraki çiftimizin kim olmasını istersiniz? Yazacağım ama kimi yazmalıyım bilmiyorum. Changlix mi, minsung mu, yoonmin mi, vkook mu? Bu dört çift arasından birini yazacağım.

Gerçi birini seçene diğer çift hediye🎁

Doktor ve mafya/Skz Bts Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin