78'🩸

385 12 1
                                    

Bembeyaz ama beyaz olduğu kadar bomboş bir yerdeydim. Yalnızca beyazlığı görebiliyordum ve gözümü o kadar alıyordu ki elimle yüzümü siper almıştım.

Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Boşluğa doğru yürümeye devam ederken karşımda bir beden belirmişti.

Elimi yüzümden çekerek beliren bedene baktım. Uzun boylu kıvırcık saçlı ve iri biriydi. Gözlerimi büyüterek ona seslendim.

"Ağabey?"

Ona seslendiğimde bana doğru adımlamıştı. Gülümseyerek tam önümde durmuştu.

"Ağabey sen öldü-"

"Onu suçlama küçük kardeşim."

Dediğini anlamayarak ona bakarken sözlerine devam etti.

"Ona altın saçlı bir oğlan çocuğu vereceksin. Tıpkı senin gibi onun da hayata tutunma sebebi olacak. O altın saçlı bebek ikinizi yeniden hayata döndürecek."

"Ne? Ağabey ben seni-"

Yerimden sıçrayarak uyandığımda nefesi çok sesli almıştım. Aldığım nefesi sesli veriyor ve yeniden alıyordum.

Ne yaşadığımı algılamaya çalışıyordum. Nerede olduğumu da...

Bulunduğum oda karanlıktı ve etrafa bakındığımda kendi evimde kendi odamda olduğumu anlamıştım. Rahat bir nefes vererek yatağımın başlığına yasladım sırtımı.

Yaşadığım her şey gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyordu. Düğünde yaşananlar, kaçırılmam ve Emre'nin Şule'yi öldürmesi...

Bakışlarımı yatağımın sağ tarafında bulunan pencereye çevirdim. Güneş doğmak üzereydi fakat hala ışıklarını göstermemişti.

"Altın saçlı erkek çocuğu..." dedim kendi kendime.

Sözlerimi kendim de anlamaya çalışırken aşağı kattan kırılma sesi gelmişti. O kadar korkak birine dönüşmüştüm ki aniden yerimden sıçramıştım.

Evimde kim vardı? Hemde bu saatte?

Hala yorgun olan bedenimi yataktan kaldırırken üzerimin değiştiğini fark etmiş ve kaşlarımı çatmıştım.

En son arabada gözlerimi dinlendirmek için kapatmıştım. Beni eve getiren Emre'nin adamıysa üzerimi değiştiren kimdi?

Odadan korkak adımlarla çıkıp koridorun merdivenlerine geldiğimde kulağıma ilişen sesle rahat bir nefes vermiştim.

"Arzu sen oturur musun? Bak bir daha tekrarlamak istemiyorum. Sen hamilesin."

"Anne hamileyim hasta değil."

Dilay abla ve Arzu'ydu.

Dilay ablanın Arzu'nun üstüne titremesi yüzümde buruk bir tebessüme sebep olmuştu.

Merdivenleri usul usul inerken kapüşonlunun kolu ellerimi kapatmıştı.

Merdivenleri inip avluya giril yaparak mutfağa doğru ilerlerken burnuma yemek kokuları gelmeye başlamıştı.

Mutfak kapısında durup içeride ki manzaraya baktım. Arzu annesine yardım ediyor ve mutfakta ki masayı hazırlıyordu.

"Anne sana dedim ben Zola çok yorgun ve hamile. Bu saatte uyanmaz boşuna yemek hazırladık-"

Arzu ile göz göze geldiğimizde sözünü yarıda kesmişti. Dilay abla da sessizliğini fark edince baktığı yöne bana bakmıştı.

"Sana dedim, bende sana hamileyken bu saatlerde uyanırdım. Günaydın Zola'cığım."

TUTUNAMAYAN ELLER🩸 (+18) (TOXİC SERİSİ III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin