Bölüm 3

652 18 2
                                    

Hayatta herkesin bir savunma mekanizması vardır. Yaşadıklarından sonra insan bir daha kırılmayayım diye duvar örer çevresine. Ben de kendim için bir duvar örmüştüm ama çoğunun aksine benim duvarım sevgiyle örülmüştü. Ben severek hayatta kalıyor, severek nefes alıyordum. Yaşamayı seviyordum. Söz vermiştim kendime. Hayatı, her şeyi sevecektim. Herkesin aksine benim duvarımın tuğlaları sevgidendi. Sadece sevgiyi bilen insanlar girebilirlerdi içeri.

Demir Bey için hissettiğim öfke ve belki de nefrete yakın olan o duygu için kendime kızmıştım. Ben herkesin içinde iyilik olduğunu düşünürdüm. Daha iki gün gördüğüm bir insan için peşin hükümlü olmam doğru değildi. Bana nasıl davranırsa davransın, anlamaya çalışmalıydım. Belki yine sevmezdim ama en azından nefret etmeyecektim. Çünkü biliyordum ki nefret hastalıklı bir duyguydu. Sevgiden ördüğüm duvarları, kendi savunma mekanizmamı, nefrete yenik düşürmeyecektim.

"Ada?"

Başımı kaldırıp babama baktım. "Efendim baba?"

Yanıma oturup kaşlarını çattı. Alnının ortasında normalde de var olan çizgiler iyice belirginleşmişti. O çizgileri severdim. "Bir şey mi oldu? Üzgün görünüyorsun."

Dudaklarımı büzdüm. "Çünkü canım babam benimle eskisi kadar ilgilenmiyor da ondan."

Güldü. "Güzel kızım buna mı üzülüyor?" Kolunu omzuma dolayınca başımı göğsüne yasladım. Huzur kokan kokusunu ciğerlerime çektim. "Ama ben kızımı iyi tanıyorum. Başka bir şeyin olduğunu hissediyorum."

Başımın tepesinden öptüğünde iç çektim. Bizim baba kız ilişkimiz çok derindi. Biz her zaman birbirimizin ne hissettiğini anlardık. Birbirimize çok bağlıydık. Özellikle de annemin ölümünden sonra daha da bağlanmıştık.

"Yanında staj yapacağım adam dün arabasını çizdiğim adam çıktı," dedim düz bir sesle. Dün bir ara kısa da olsa Demir Bey'den bahsetmiştim. "Zor bir adam ve bana Sakar diye hitap ediyor."

"Hım. Yarın iş yerine gelip konuşmamı ister misin?"

Başımı hızla kaldırdım. "Ne? Hayır tabi ki. Baba..." Suratıma anlamlı anlamlı bakmaya başlayınca duraksadım. Fena yemiştim. Dalga geçiyordu sadece.

Güldü. "Bir de uyanık geçinirsin. Şaka yaptım. Hem ben biliyorum, sen her şeyin üstesinden gelirsin. Herkes seni sever."

O adamın seveceğini pek sanmıyordum. Yine de babama gülümsedim. "Peki en çok kim sever?" Bu küçükken de oynadığımız bir oyundu.

Elini yanağıma koydu. "Tabi ki en çok ben severim."

Eli hala yanağımdayken bir anda gözleri bulutlandı. Ne düşündüğünü biliyordum. Hafifçe gülümsedim. "Annene o kadar çok benziyorsun ki Ada."

Benim de gözlerim dolmaya başlamıştı. Kollarımı babama doladım. "Baba," diye mırıldandım. Üzülmesini istemiyordum. Canının nasıl yandığını çok iyi biliyordum. Ben de aynı şeyleri hissediyordum ama ona dayanamıyordum. Keşke onun tüm o üzüntüsün, acısını kendime çekebilseydim.

"Annen gitti, sadece sen varsın benim için güzel kızım. Beni terk edip gitmenden o kadar korkuyorum ki," diye mırıldandı o da çatlayan sesiyle. Kolları koruyucu bir içgüdüyle, sanki bir an çekip gidecekmişim gibi daha da sıkılaşmıştı.

Annemi kaybettikten sonra babamda bir kaybetme korkusu kendisini göstermişti. Sürekli onu terk edip gitmemden korktuğunu söylüyordu. Üzerime çok düşüyordu. Onu anlayışla karşılıyordum. Ölümün acısını tatmıştık. Birbirimize daha çok kenetlenmiştik. Onu asla terk etmeyecektim.

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin