Bölüm 63

131 6 2
                                    

Bir suç işlemiştim. Bir günah. Affedilmez bir hata yapmıştım. Şimdi de bitmek bilmeyen bir ceza çekiyordum.

Neden diye sormayı bırakmıştım. Sonsuz bir cezaya çarptırıldığımı kabullenmiştim artık. Bilmediğim suçun cezası neyse çekecektim. İtiraz etmeyecektim. Edemezdim. Hâkim takdir yetkisini kullandıysa ve dosya hiç açılmamak üzere kapandıysa her şey bitmiş demekti. Evet benim için her şey bitmişti. Ben de bitmiştim. Her şey gibi...

En sevdiklerim bir bir elimden alınmış, hayatım darmadağın olmuş, kılımı bile kıpırdatmadan çok güçlü düşmanlar edinmiştim. Ve aynı zamanda hiç ummadığım dostlar kazanmıştım. Artık ne düşmanlarıma şaşırıyordum ne de dostlarıma. Hayat bana hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini öğretmişti artık.

"Ee doktor, iyi mi Küçük Hanım?

"Kırık parmakları alçıya aldık. Fiziksel olarak başka bir sorunu yok ama fazlasıyla zayıf düşmüş. Susuz da kalmış. İlaçlarını alamadığı için..."

Kapı birden gürültüyle açılınca doktor sıçrayarak arkasını döndü. "Ada!"

"Demir!"

Gülümsemeye çalışarak oturur vaziyete geçtiğimde Demir yanıma kadar ulaşmıştı. Gözyaşları iri damlalar halinde gözlerinden süzülürken hiçbir şey yapmadan öylece bana bakmaya başladı.

Hikmet Koçak boğazını temizledi. "Delikanlı?"

Demir gözlerini üzerimden çekip Hikmet Koçak'a baktı. O an aralarında ne yaşandığını anlayamadım ama Demir gözlerini silip gülümsemeye çalışarak yanıma oturdu. Ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde elleri titriyordu. Gözlerine bakarak sağlam, serumlu elimle elini tuttum. "Sözümü tuttum."

Hiçbir şey söylemeden dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kalbim anında tanıdık bir hisle titrerken içime ılık ılık bir şeyler aktı sanki. Kısa bir an için her şeyi unuttum ama iki çift gözün üzerimizde olduğunu hatırlar hatırlamaz hemen geri çekildim. "Demir..."

"Hadi doktor, biz biraz yalnız bırakalım gençleri." dedi Hikmet Koçak gür bir sesle.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde ufak bir gülümsemeyle başını salladı. Doktor önde, Hikmet Koçak arkada odadan çıktılar. Kapı arkalarından kapanır kapanmaz Demir'in dudakları bir kere daha dudaklarımı buldu. Bu defa ben de karşılık verdim ona. Doğruyu, yanlışı, olması gerekeni düşünmeden, uzun zaman sonra ilk defa kendimi serbest bırakıp öptüm onu.

Hafiflediğimi hissediyordum. Kalbim aylardır kilitlediğim kafesten kurtulmuş, derin bir nefesle özgürlüğüne kavuşmuştu sanki. Hiçbir şeyi düşünmemek, hiçbir şeyi umursamamak güzel şeydi, özlenilen bir şeydi.

Demir hafifçe geri çekilince yüzümde gerçek bir gülümseme belirdi. Aylar öncesindeki Ada'dan kalan gerçek bir gülümseme.

"Biz ne zaman birbirimizin elini bıraktık, o zaman dağıldık Ada." Dudağıma ufak bir öpücük kondurduktan sonra gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti. "Bir daha bunların hiçbirini yaşamayacağız. Ne sen acı çekeceksin ne de ben bir kere daha seni kaybetmekle karşı karşıya kalacağım. Seni bir daha asla bırakmayacağım Küçük Sevgilim."

Hala sonu olmayan bir hayalin peşinde koşmaya devam ediyordu. "Demir bak..."

Parmaklarını dudaklarıma bastırdı. "Hayır konuşma. Ne diyeceğini biliyorum çünkü ama bu defa olmaz Ada. İnsan sevdiğinin yokluğunda yaşayabiliyormuş, anladım. Ama ne yaşamak! Ben bir daha sensiz kalmayacağım. Ben bir daha seni hastane odalarında beklemeyeceğim. Seni bu halde görmeyeceğim. Ben bir daha senin acı çekmene izin vermeyeceğim. Ve sana yemin ederim bir daha canını yakmayı bırak, buna yelteneni kendi ellerimle öldüreceğim." Usulca alnımdan öpüp ciddiyetle gözlerimin içine baktı. "Ben bir daha seninle sınanmayacağım."

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin