"Of Ada, of!"
"Demir sakin ol. Duymuyordur, uyuyordur belki."
"İlk defa böyle bir şey yapıyor. Ne zaman arasam açardı."
Barış elimden telefonu çekip kendi önüne aldı. "Boşuna kuruntu yapıyorsun. Sakinleş biraz. Hani rahatlayacaktık bu gece? Bir şey düşünmeyecektik."
"Ada'yı düşünmediğim bir an yok benim."
Gözlerimi ovuştururken ne kadar yorgun olduğumu hissettim. Bu içine çekildiğimiz girdaptan ne zaman kurtulacağımızı merak ediyordum. Geçen her günüm bir öncekinden daha ızdırap vericiydi. Nasıl bu kadar darmadağın olduğumuzu düşünüyordum. Her şey üst üste gelmişti. Daha yaşadığımız bir olaya alışamadan tüm her şey üst üste binmişti.
"Nasılsınız Serena'yla?" diye sordu Barış, boşalan bardağımı doldururken.
"Annemler buradayken daha kolaydı. Bazen Serena'ya katlanamıyorum. Hala birlikte olacağımıza dair umudu var."
"Evleneceksiniz sonuçta. Normal buna dair bir umudunun olması."
"Barış şu telefonu versene, Ada'yı bir daha arayayım."
Barış iç çekerek telefonu önüme doğru itekledi. "Ada nasıl? Cenazeden beri görmedim onu."
Telefonu kulağıma dayadım. Telefon bir kere daha uzun uzun çaldı ama açan olmadı. "İyi değil. Hem de hiç iyi değil. Yanında olmama çok ihtiyacı var ama olamıyorum. Bana en ihtiyacı olduğu zaman."
"Güven abiler yalnız bırakmıyorlar ama. Sürekli yanındalar. Geçen Anıl'la karşılaştım. Ada'yı sordum. Sinemaya falan gitmişler. İyi olduğunu söyledi Ada'nın."
Başımı salladım olumlu anlamda ama Anıl ne derse desin gerçeği biliyordum. Ada iyi falan değildi. Korkuyordum onun için. O gün yaptığı delilik aklıma geldikçe deli oluyordum. Eğer telefonuna indirdiğim takip programı olmasaydı... Ama bir daha böyle bir şeye yeltenmeyecekti. Söz vermişti bana. Ada'nın sözünü tutacağından şüphem yoktu. Ada'nın bana olan sevgisini biliyordum. Buna güveniyordum.
"Ben artık gideyim. Yarın duruşmam var." dedi Barış sandalyenin üzerine attığı ceketini giyerek. "Uyudu herhalde seninkiler."
Bardağı tepeme dikip ayağa kalktım. "Uyumuşlardır."
Barış'ı geçirdikten sonra yeniden mutfağa geçtim. İçim sıkılıyordu ve bu iç sıkıntımın nedenini Ada'nın sesini duyamamamla ilgili olduğunu iyi biliyordum. Güven abiyi aradım bu defa. İkinci çalışta açtı.
"Demir?"
"Abi kusura bakma, bu saatte aradım ama Ada'ya ulaşamıyorum. Eğer yanındaysa..."
"Ada yanımda değil. Gaye rahatsızlandı. Hastaneye gitmiştim. Şimdi yoldayım. Ada'nın yanına geçiyorum."
"Geçmiş olsun abi." Terlemeye başlamıştım artık. Güven abinin Ada'nın yanında olmadığını duyunca daha fazla meraklanmıştım. "Merak ettim Ada'yı. Her aradığımda muhakkak açardı."
"Demir biliyorsun, Ada ağır ilaçlar kullanıyor. Bazen uyuyakalabiliyor. Ben eve ulaşmak üzereyim. On dakikaya ararım seni, merak etme."
"Tamam abi, bekliyorum ben."
Telefonu kapattığımda içim içimi yiyordu. Göğsüm daralıyordu. Bana verdiği sözden sonra kendine zarar vereceğini düşünmüyordum ama ondan haber alamamak korkutuyordu beni. Bardağımı yeniden doldurup salona geçtim. Gözüm telefondaydı.
"Demir sen daha uyumadın mı?" dedi Serena salona girip yanıma oturarak. Türkçe konuşmuştu. Türkçe öğrenmeye çalışıyordu ve bu yüzden hepimizin onunla Türkçe konuşmasını istiyordu. Sadece kavga ettiğimizde anadilini kullanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
General FictionBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...