Bölüm 42

164 13 0
                                    


Demir gittikten sonra Hikmet Koçak'ın adamlarından biri beni yeniden bağlamak için yeltendi ama yaşlı adam, "Küçük hanımı evde misafir edeceğiz." deyince geri çekildi. Hep birlikte garajdan çıkıp evin ön kapısına dolanmaya başladık.

"Babamı arayabilir miyim?" diye sordum Hikmet Koçak'a. Babama olanları anlatıp her ne kadar öyle olamayacağını bilsem de sakin kalmasını isteyecektim.

Sırıttı. "Hangi babanı?"

"Murat Soysal." dedim vurgulayarak. "Benim babam Murat Soysal."

"Avukat gidince babalarına haber verir merak etme." dedi yaşlı adam da 'babalar' kelimesine vurgu yaparak.

"Babam duyunca delirecek. Beni burada bırakacak mı sanıyorsun günlerce? Polisi aramak isteyecek. Eğer konuşursam sakinleştirebilirim onu."

"Avukata güveniyorum bu konuda. İki babanı da kontrol altında tutacağından eminim. Hem seni merak etmeleri çok daha iyi. Ne halde olduğunu bilmezlerle paniğe kapılırlar ve ikisi de seni kurtarması için avukat üzerinde daha fazla baskı kurar."

Başımı iki yana salladım sessizce. Demir'in üzerinde kuracakları baskıyı tahmin edebiliyordum. Herkes Demir'i babasını getirmesi için neden benimle tehdit ettiklerini sorgulamaya başlayacaktı. Güven Kozcu'nun Taner Bey sayesinde sonuca daha hızlı ulaşacağını bilsem de babam da parçaları birleştirecek kadar zeki bir adamdı.

Kapının önünde sigara içen Mete bizi görünce sigarasını yere atıp itici bir gülümsemeyle yanımıza geldi. Onu görmezden gelerek bakışlarımı karşıya diktim. Tam Hikmet Koçak'ın arkasından eve giriyordum ki bileğimi yakaladı. Ben daha bir şey demeden Hikmet Koçak sert bir sesle, "Kızı rahat bırak." dedi.

"Ama dayı..."

"Mete beni ikiletme!" dedi yaşlı adam arkasına dönmeden.

Mete dişlerini sıkıp dayısının sırtına dik dik baktıktan sonra bileğimi bıraktı ve o da peşimizden sessizce eve girdi.

Hole girince kaşlarımı çatıp etrafıma bakındım. Her şey beyazdı burada. Yerler beyaz mermerlerle kaplıydı. Duvarlar zaten beyazdı ve duvar kenarlarında değişik figürlerden oluşan beyaz heykelcikler vardı.

"Seher!" diye seslendi yaşlı adam ve iki saniye içinde orta yaşlarda bir kadın panikle yanımıza geldi.

"Buyurun Hikmet Bey."

"Küçük hanımın odasında herhangi bir eksik yok değil mi?"

Kadının bakışları kısa bir an için bana kaydı. Sonra sanki çok büyük bir günah işliyormuş gibi hızla gözlerini kaçırıp "Yok efendim. Her zamanki gibi." dedi. "Dilerseniz küçük hanıma odasına kadar eşlik edeyim."

İsmim de küçük hanım olup çıkmıştı iyice. "İsmim Ada." dedim net bir sesle. "Küçük hanım değil."

Kadının engelleyemediği bakışları bir kere daha bana çevrildi. Ancak bu defa gözlerinde tedirginlik değil, merak vardı. Hikmet Koçak gülerek elini omzuma koyunca geri çekildim. "Gereksiz samimiyetten kaçınalım yaşlı adam." diye homurdandım.

Kadının bana olan bakışları aşama aşama değişiyordu. Şimdi bariz bir korkuyla bakıyordu. Hikmet Koçak söylediğim şeye ufak bir kahkaha atınca kadın yutkunarak sanki kötü bir şey olacakmış gibi birkaç adım geriye doğru gitti. Kadına kaşlarımı kaldırarak baktım. "Vay be! Madem bu kadar korkuyorsun bu yaşlı adamdan, ne diye bu evde çalışıyorsun?"

"Kork – korkmuyorum." dedi kadın hafifçe titreyerek. Gözleri Hikmet Koçak'taydı.

Aslında bu kadının hiçbir suçu yoktu ama şu an bunu düşünecek kapasitede değildim. Belli etmesem de öfkeliydim ve öfkemi bir yerlerden çıkarmaya çalışıyordum. "Neredeyse bayılacaksın." dedim soğuk bir sesle. "Seni burada zorla tutuyorlarsa göz kırp."

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin