Finale yaklaşırken...
DEMİR—
"O gün boyunca apartmanın binası da fırının sokağa bakan kamerası da kayıt yapmamış."
"Apartmanın da fırının da güvenlik kameraları aynı şirkete bağlıymış ve ikisine de bakım yapılıyormuş o gün. Görgü tanıkları var."
"Barış böyle tesadüf olmaz. O gece orada bir şey oldu." Elimi kalbimin üzerine koydum. "Hissediyorum. Buramda hissediyorum, Ada'ya bir şey oldu."
Barış kolumdan tutup beni koltuğa oturtana kadar titrediğimi fark etmemiştim. Tüm vücudum deli gibi titriyordu. Başımı arkaya atıp şakaklarımı ovaladım. Başımda günlerdir geçmeyen bir ağrı vardı.
"Belki gerçekten de her şeyden uzaklaşmak istediği için gitti. Teyzesi de Güven Bey de böyle düşünüyorlar."
"Hayır, hiçbiri onu benim kadar iyi tanımıyor. Ada böyle bir şey yapmaz. Herkesi bu kadar merakta bırakıp ortadan kaybolmaz. Başına bir şey geldi."
Barış derin bir iç çekip başını salladı. "Tamam, Ada kendi isteğiyle gitmedi diyelim. Ada'ya kim zarar vermek ister ki? Hikmet Koçak mı, yeğeni mi?"
"Benim aklıma da ilk o Mete denen herif geldi ama hayır, o klinikte yatıyor. Hikmet Koçak da Ada'ya zarar vermez."
"Emin misin? Sonuçta daha önce bir kere kaçırdı. Yani tamam ben hala Ada'nın başına bir şey geldiğini düşünmüyorum ama senin düşündüğün gibi bir olay olduysa neden Hikmet Koçak olmasın?"
Oturmaya, hareketsiz kalmaya daha fazla dayanamadığım için yeniden volta atmaya başladım. "Çok garip ama Hikmet Koçak'ın Ada'yla ilgili bir zaafı var sanki. İnanması güç belki ama Ada'yı seviyor, bundan eminim. Ona saygı da duyuyor. Ada'ya böyle bir şey yapacağını sanmıyorum."
Tişörtümün yakasını çekiştirdim. Boğulmaya başlamıştım yine. Ada ortada yoktu ve ben herkesi hala Ada'nın başına bir şey geldiğine inandırmaya çalışıyordum. Diğerleri kabullenmişti Ada'nın gittiğini. Güven abi her yerde Ada'yı arıyordu ama kaçıp gitmiş biri gibi arıyordu, başına bir şey gelmiş gibi değil.
"Ada'yı bulacağım ve onu bulduğumda arkama bile bakmadan, kimsenin ne dediğini umursamadan onu buradan alıp gideceğim."
Barış bir kere daha kolumdan tutup önüme geçti. "Demir sakin ol biraz. Berbat haldesin. Günlerdir uyumadın. Git uyu biraz, ben buradayım, bir haber olursa uyandırırım seni."
Kapı zilinin çaldığını duyduk. Hemen ardından da Serena'nın sesi duyuldu. "Ben bakıyorum."
Kendimi yeniden koltuğa bırakıp gözlerimi kapattım. Sakin olmak mı? Uyumak mı? Ölüyordum ben. Güven abinin 'Ada yok.' dediği günden beri nefessizdim. Günlerdir eli kolu bağlı oturmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ada'yı bulmama yarayacak hiçbir şey yoktu elimde. Bu beni delirtiyordu. En ufak bir ipucu bulsam başına ne geldiği ile ilgili, canım pahasına onu bulurdum ama yoktu işte. Bomboştu elim.
Salonu Serena'nın ayak sesleri doldurunca gözlerimi daha sıkı kapattım. "Demir sana bir zarf geldi."
Gözlerimi açtım bu defa. "Zarf mı?"
Serena umursamaz bir tavırla zarfı bana uzatınca zarfı çekercesine elinden aldım. Kalbim hızla atmaya başlamıştı birden. Titreyen ellerimle zarfı zorlukla açıp içindeki beyaz kağıdı çıkardım. Dörde katlanmış kağıdı beceriksiz parmaklarımla açmaya çalışırken kağıdın ne olduğunu içten içe biliyordum sanki. Kağıdın üzerindeki düzenli, tanıdık el yazısını gördüğümde boğazıma koca bir yumru oturdu. Nerede olsa tanırdım bu el yazısını. Sevgilim, diye başlamıştı cümleye
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
Genel KurguBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...