BAŞKA...
Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye.
Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar.
Hayal bile edemeyecek...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Görünmez bir saatin tik taklarıyla saatler geçti. Yağmur dindi. Elektrikler geldi. Ve ben, saatlerce camın önünde Demir'in gelmesini bekledim. Gelmedi. Öyle bir gitmişti ki sanki bugün hiç yaşanmamıştı. Ben onu öpmemiştim, o beni öpmemişti.
O an gerçekten yaşanmış mıydı? Yağmur gerçekten yağmış mıydı?
Bakışlarımı camda asılı kalan ve yağmurun yağdığını kanıtlayan damlaların üzerinde gezdirdim. Sonra parmaklarımı dudaklarımın üzerinde dolaştırdım. Soğuktu.
Kaşlarımı çattım. "O zaman nereden biliyor hala burada olduğumu?"
Adamın da kaşları çatıldı. "Bilmem. Yani Demir Bey'in şirketten çıktığını gördüm." Düşünüyormuş gibi duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti. "İki – üç saat önce sanırım."
"Üç saat, on dokuz dakika, yirmi dokuz saniye."
"Nasıl?"
Başımı salladım. "Her neyse, devam edin lütfen."
"Şey işte gittiğini gördüm. Biraz önce de aradı ve sizi evinize bırakmamı söyledi."
"Eğer hala odadaysa evine bırak mı dedi yoksa direkt evine bırak mı dedi?" diye sorduğumda adam iki durumun arasındaki farkı anlayamamış gibi bir süre yüzüme baktı. İç çektim. "Pekala, bana Demir'in tam olarak ne dediğini söyler misiniz?"