"Hayır, hayır, hayır!"
Mete arkamdan kollarımı yakalayıp beni geriye doğru çekti. "Şşşt. Sakin ol sevgilim. Sakin ol." Saçlarımı yana doğru itekleyip dudaklarını enseme bastırınca tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Artık onun bana herhangi bir şekilde dokunması bile midemi bulandırıyordu. "Hadi iddiaya girelim. Ben diyorum ki en fazla yarım saati var. Sen ne diyorsun?"
"Allah belanızı versin."
O hep içimi korkuyla titreten psikopat kahkahalarından attı. "Ah be Ada, bayılıyorum senin şu deli hallerine!" Saçlarımı asılıp sertçe geriye doğru çekince acıyla inledim. "Görüyor musun ne kadar çok acı çekiyor? İzle bak."
Tavandan sarkan zincirlerle kollarını iki yana açarak bileklerinden zincirlemişlerdi Demir'i. Şu an baygın olduğu için onu ayakta tutan şeyler de o zincirlerdi. Ağzı yüzü yara bere içindeydi. Altında sadece bir pantolon vardı. Üzeri çıplaktı ve göğsünde de yer yer kanayan yaralar vardı. Başı sağ göğsüne doğru düşmüştü. Zar zor alıyor gibi kesik kesik çıkıyordu nefesi.
Gözlerimden yaşlar akarken "Lütfen." dedim. "Ne istersen yaparım Mete. Hayatım boyunca seninle kalırım. Sana yalvarıyorum bırak onu."
Kollarımı bıraktı. "Git, uyandır onu."
Kararını değiştirip beni yeniden tutmasından korktuğum için koşarak Demir'in yanına gittim. Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Demir."
Tepki vermedi. Gözleri hala kapalıydı ve hala zorlukla nefes alıyordu. Terden tüm vücudu sırılsıklam olmuştu. Köşede duran minik bir buzdolabı vardı. İçinin dolu olması için dua ederek dolaba koştum. Birkaç su şişesi vardı neyse ki dolapta. Titreyen ellerimle şişedeki sulardan birini elime döktükten sonra yüzünü ıslattım. "Aç gözlerini. Ne olur aç gözlerini."
Nefes aldığını görebiliyordum ama tepki vermiyordu ve bu benim ödümü patlatıyordu. Vücudu o kadar sıcaktı ki neredeyse buhar çıkacaktı. Suları tek tek başından aşağıya dökmeye başladım. Bir yandan da adını söylüyordum. Eğer Demir'e bir şey olursa ne Hikmet Koçak görürdü gözüm ne de Mete. Hiçbirisi, buradaki adamların hiçbirisi umurumda olmazdı. Sonunda öleceğimi bilsem de mahvederdim onları.
"Su..." diye mırıldandı birden belli belirsiz. Gözleri hala kapalıydı.
"Çok şükür! Çok şükür uyandın!"
Şişeyi dudaklarına dayadım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da ona su içirmeye çalışıyordum. O kadar susamıştı ki suyun hepsini kana kana içti. Biraz olsun kendine gelebilmişti şimdi. Başını zorlukla kaldırıp bana baktı. "Ada." dedi kırılgan bir sesle.
"Buradayım." dedim şişeyi bir kenara atıp yeniden yüzünü ellerimin arasına alarak. "Buradayım. Bak bana."
Zorlukla görüyormuş gibi gözlerini birkaç defa kırpıştırdı. "Gerçekten burada mısın?"
Gözyaşlarımın arasından gülümsemeye çalıştım. "Hep aynı şaşkın ses tonu."
Zorlukla yutkundu. "Sana... Sana zarar vermediler değil mi? Canını yakmadılar?"
Başımı iki yana salladım. "Hayır, iyiyim ben."
"Tamam, bu kadar yeter."
Mete bir anda kollarımdan tutup geriye çekince ellerim Demir'in yanaklarından kayarak aşağıya düştü.
Demir aniden canlanmıştı. Boğazını yırtarcasına bağırarak bağlı olduğu zincirleri çekiştirmeye başladı. "Dokunma lan ona. Dokunma!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
Fiksi UmumBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...