Bölüm 60

136 6 2
                                    

"Nefes al! Nefes al!"

Sırtımın ortasına vurulan her darbeyle ağzımdan ve burnumdan sular fışkırıyordu. Ciğerlerime dolan su nefes almamı engelliyor, suyun tuzu boğazımı deli gibi yakıyordu.

"Ada nefes al!" Demir'in yalvaran sesine herhangi bir tepki veremedim. Sanki tüm bedenim suyla dolmuştu. Kendimi tamamen sudan oluşmuş gibi hissediyordum.

Sertçe kürek kemiklerimin ortasına vururken ciğerlerime biriken tuzlu su bir kere daha genzimi yakarak ağzımdan ve burnumdan boşaldı. "Ada yapma! Aç gözlerini!"

Kendimi suya bıraktığımda hissettiğim o boş vermiş his yoktu artık üzerimde. Ciğerlerim acıyor, boğazım müthiş bir acıyla kavruluyordu. Demir'in sırtıma vurduğu birkaç darbe sonrasında nefes almaya başladığımı hissettim. Bir öksürükle doğrulurken gözlerim zorlukla aralandı.

"Ada! Ada iyi misin? Beni duyabiliyor musun?" Demir sırtımdan destek vererek oturmamı sağlarken titriyordum. Yüzümü ellerinin arasına aldığında onun da titrediğini hissettim. "Şükürler olsun! Şükürler olsun!"

Yüzünü rahatlamış bir ifade kapladı. Gözleri bir sorun olup olmadığını anlamak istercesine yüzümde dolaşıyordu. "İyisin değil mi? Bir şeyin yok?"

Demir'in kızarmış gözlerine ve titreyen dudaklarına bakarken bir anda içimde bir şeylerin kopup gittiğini hissettim. İçimde pamuk ipliğine bağlı o boşluk düşüp parçalanmış, binlerce parçaya ayrılmıştı sanki. Parçalanan boşluğun her parçası ruhumda ayrı bir noktaya saplanırken nihayet haftalardır hissedemediğim o acıyı hissettim. İlk olarak göğsümün tam ortasına saplanan acı, hızla tüm bedenimi ele geçirdi ve içimde biriken tüm o acı dudaklarımdan boğazımı yırtan büyük bir hıçkırık olarak döküldü.

Demir bir şey söylemeden başımı göğsüne yaslayıp kollarını bedenime doladı. O kadar canım yanıyordu ki bir an acıdan öleceğimi düşündüm. Hıçkırıklarım boğazımı yırtıyordu. Hayatımda hiç ağlamadığım kadar çok ağlıyordum. Tüm bedenim hıçkırıklarla sarsılıyordu. Günlerin, haftaların acısını çıkarıyordum. Başım patlayacak gibiydi, kalbim göğsümün orta yerinden çıkacaktı sanki. Böyle bir acıyla hala nasıl hayatta kaldığımı düşünüyordum. Neden hala ölmüyordum?

Ne kadar zaman bu şekilde kaldığımızı bilmiyordum ama hıçkırıklarım kendini derin iç çekişlere bıraktığında kıyafetlerimiz kurumaya başlamıştı. Demir'in hafif hafif inip kalkan göğsünün üzerinde başım ritmik olarak hareket ederken az da olsa titremeye devam ediyordum.

"Hasta olacaksın. Eve gidelim de ılık bir duş al artık." diye mırıldandı Demir düz bir sesle beni kucağına alarak.

Başım hala göğsündeyken gözlerimi kapattım. Demir ağır adımlarla beni arabaya kadar taşıyıp ön koltuğa oturttuktan sonra emniyet kemerini taktı. Vakit kaybetmeden kendi tarafına geçip kaloriferi açtığında titremeye devam ediyordum. Gözyaşlarım kapalı gözlerimden yanaklarıma süzülüp çenemden nemli tişörtüme damlıyordu.

Demir beni kendi evine getirmişti. Beni direkt odasına götürüp odasındaki banyo kapısını açtı. "Dolapta temiz havlular var." Yüzüne bakmadan başımı salladım hafifçe. "Bir şeye ihtiyacın olursa seslen." Bir kere daha başımı salladım.

Demir odadan çıkıp kapıyı kapatınca banyoya geçip komut verilmiş bir robot gibi ağır ağır üzerimdeki kurumaya yüz tutan kıyafetleri çıkarıp sıcak suyun altına girdim. Birkaç dakika hiçbir şey yapmadan öylece suyun altında bekleyip sıcak suyun tenimin altından iç organlarıma geçip içimi ısıtmasını bekledim. Su, tenime değdiği her noktaya bir iğne misali batarken o hastalıklı düşünce bir kere daha zihnimi ele geçirmişti. Canım yansın istiyordum.

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin