Bölüm 47

133 9 4
                                    

Taksiden inip bana Kozcu ailesinin evini hatırlatan büyük bahçeli eve bakarken beğeniyle ıslık çaldım. "Madem asıl eviniz burası, sen neden o apartman dairesinde yaşıyordun?"

Demir elini nemli saçlarının arasından geçirip sıcaktan bunalmış bir şekilde yüzünü buruşturdu. "Burası bir kişi için fazla büyük. O evi seviyordum, bana yetiyordu."

Terden sırılsıklam olup üzerine yapışan tişörte baktım. Bir de bana inatçı derdi. O benden bin kat daha inatçıydı. En azından ben mantıklı konularda inat ediyordum. Bir taksi durağı bulana kadar yarım saate yakın Demir beni omzunda taşımakta ısrar etmişti. İddiadan çekildiğimi, onun kazandığını kabul ettiğimi söylememe rağmen de indirmemişti.

"Şu haline bak." diye söylendim. "Hangimiz daha inatçı acaba? Yorgunluktan öldün resmen."

Etkileyici bir gülümsemeyle "Eğer sevgilim sensen en az senin kadar inatçı, en az senin kadar güçlü olmalıyım." dedi.

Şu halde bile bir insan nasıl bu kadar yakışıklı ve tatlı olabilirdi aklım almıyordu. Kocaman gülümsedim. "Bu kadar zor olduğumu bilmiyordum."

Cıkladı. "Sen zor değilsin Ada Soysal, çok zorsun." Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. "Girelim mi artık?"

Bir kez daha üzerime baktım. "Beni bu halimle ailene tanıtmak konusunda ciddisin yani?"

İç çekip bana doğru döndü. Parmaklarını saçlarımın arasından geçirince başımı kaldırıp ona baktım. "Ada nasıl göründüğünün hiçbir önemi yok benim için. Sen bu kadar güzel olmasaydın da ben seni tanıdıkça sana yine aşık olurdum. Ben senin sadece bedenini sevmedim. Yüzünden bin kat daha güzel olan ruhunu, tertemiz kalbini sevdim. Vicdanını, merhametini, cesaretini sevdim. Ben senin sevmeni sevdim. O yüzden bana kötü göründüğünü söyleme. Sen ne yaparsan yap kötü görünemezsin."

İçime ılık ılık bir şey akıyordu Demir'in söylediği her sözle beraber. Ona her geçen dakika daha çok aşık oluyordum. Bir saniye sonra şu andan daha çok sevmem nasıl mümkün olabiliyordu bilmiyordum ama oluyordu işte. Biliyordum ki benim sevgim ve aşkım da sadece Demir'in dış görünüşüyle ilgili değildi. Ben de onun etrafına korunaklı surlar çekip gizlediği ruhunu, kimse görmesin de bir daha kırılmayayım diye en derinlere gömdüğü yumuşacık kalbini, saklamaya çalıştığı merhametini sevmiştim. Ben Demir'i bütün gizemleriyle sevmiştim.

Elini sıkıp gülümsedim. "Biz gerçekten çok güzeliz."

O da gülümsedi. "Evet, güzeliz."

Birlikte demir kapıyı itekleyip bakımlı, yemyeşil çimenlerle kaplı olan kocaman bahçeye girdik. Uzun zamandır kimse yaşamadığı için bakımsız olacağını düşünmüştüm ama anlaşılan Demir ve ailesinin yokluğunda burasıyla ilgilenen birileri vardı. Gerçekten çok güzel görünüyordu bahçe de ev de. Ev, kocaman ve üç katlıydı. Bu taraf evin ön tarafıydı. Evin kapısına giden yola karo taşlardan yol yapılmıştı. Evin arka tarafına doğruysa büyük bir havuzun olduğunu görebiliyordum.

Evin giriş kapısına yaklaştıkça gerilmeye başladım. Demir'in ailesinin beni nasıl karşılayacağını merak ediyordum. Demir benimle tanışmak için çok istekli olduklarını söylemişti ama emin olamıyordum. Birol Bey benden hoşlanmamıştı. Demir'in annesi ve ablası da benden hoşlanmayabilirdi.

Şimdiye kadar şaşırtıcı bir şekilde üzerinde durmadığımız ama çok gerekli ve önemli olan bir konu aklıma gelince duraksadım. "Demir, annenin ve ablanın isimlerini bilmiyorum ben."

"Ne?" O da duraksamıştı.

Panikle başımı salladım. "Daha önce hiç doğru dürüst ailen hakkında konuşmadık ki. İsimlerimden hiç bahsetmedin."

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin