Bölüm 55

115 6 3
                                    

"Yalan söylüyorsun." Demir elimi bırakarak öne doğru atıldı. "Kes şunu. Yalan söylediğini biliyorum."

"Yalan değil! Senden hamile olduğum için ayrıldım Demir. Bu çocuğu doğurmak istemiyordum ama aldırmak için de geç kalmıştım. Anne olmaya hazır hissetmiyordum. Ben de çocuğu olmayan bir çiftle anlaştım. Bebeği doğduktan sonra onlara verecektim. Ama bebek doğunca kıyamadım ona. Ayrılmak istemedim."

"Sana inanmıyorum." dedi Demir. Bakışlarım Serena'nın hemen arkasında kollarını kavuşturmuş bir halde bana bakan Barış Bey'e kaydı. Demir'in aksine o Serena'ya inanıyor gibiydi.

"Ada'yla beni ayırmak için yalan söylüyorsun."

Serena'nın mavi gözleri öfkeyle kısıldı. "Ben bir ilişkin olduğunu bile yeni öğrendim."

Demir bu defa bana döndü. Tek kelime etmeden öylece duruyor, bir ona bir ötekine bakıyordum. "Yalan söylüyor Ada. İnanma, benim bir çocuğum yok." dedi Türkçe olarak.

"Demir, sen gelmeden Serena bana her şeyi anlattı." diye araya girdi Barış Bey. "Konuştum onunla. DNA testi yaptırmaya hazır olduğunu söyledi."

Bilimin fendi bir kere daha hepimizi yerle bir ederken Demir'in gözlerinde o korkuyu gördüm. Benim fark ettiğim şeyi o da fark etmişti. Eğer Serena DNA testini kabul ediyorsa korkacağı bir durum yok demekti.

Boğazıma bir yumru otururken gözlerimi Demir'in gözlerinden uzaklaştırdım. Şaşkın değildim. İçten içe bir gün ne şartlarda olursa olsun Serena'nın geri döneceğini ve bu geri dönüşün benim hayrıma olmayacağını biliyordum. O gün gelip çatmıştı işte. Serena'nın geri dönüşü muhteşem olmuştu. Karşısında duramayacağım kadar güçlü çıkmıştı karşıma ve ben Demir için savaşamayacaktım bile.

Nefes almam gerekiyordu. Hem de hemen.

Kapıyı hızla açıp koridora fırladığımda Demir de peşimden çıkmıştı. "Ada bekle!"

Gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken dişlerimi sıkıyordum, bedenimi sıkıyordum. Yoksa hıçkırıklara boğulacaktım ve şu an bunun ne yeri ne de zamanıydı. Dışarı çıkmaktan vazgeçip merdivenlerin sol tarafındaki kadınlar tuvaletine girdim. Beklemeden boş gördüğüm ilk kabine girip kapıyı kilitledim.

"Ada, aç kapıyı konuşalım. Yalvarırım yapma böyle." Demir kapıyı yumruklarken sırtımı kapıya yasladım. İki elimi ağzıma bastırmıştım. Bedenim sessiz hıçkırıklarla sarsılıyordu. İçimde bir şeyler ölüp gidiyordu. Kalbim daha önce hiç acımadığı kadar acıyordu. Demir'i kaybediyordum. Aşık olduğum adamı sonsuza dek kaybediyordum.

"Daha DNA testi yapılacak. Hiçbir şey belli değil. Hem bunların hiçbiri umurumda değil. Ben seni bırakmam, bırakamam."

Ellerimi zorlukla çektim ağzımdan. "Yalnız kalmak istiyorum. Lütfen bana biraz izin ver." Sesim o kadar boğuk çıkıyordu ki kelimeler ağzımdan birbirine çarparak, anlaşılmaz bir şekilde çıkıyordu.

"Gitmem."

"Demir..."

"Seni burada, bu halde bırakıp nasıl giderim? Aç kapıyı. Seni görmeme izin ver."

"Demir..."

"İnan benim canım da çok yanıyor. Ben de en az senin kadar korkuyorum. Uzaklaşma benden ne olur! Dayanamam ben buna."

Gitmeyecekti, anlamıştım. Ben ne kadar inatsam o da o kadar inattı. Derin bir nefes alıp gözlerimi sildim ve kapıyı açtım. Demir'in gözleri anında gözlerimi bulduktan sonra hiçbir şey demeden beni kendine çekip sıkıca sarıldı ve kendimi o an kaybettim. Hıçkırıklarım boğazımı yırtarcasına dudaklarımdan dökülürken bedenime dolanan kollar arasında titriyordum. Ağlamam kendini iç çekişlere bırakana kadar bu vaziyette kaldık. Ben ağladım, Demir'se sırtımı okşayarak beni sakinleştirmeye çalıştı. Tek bir cümle söylememişti teselli adına. Böyle bir cümle yoktu çünkü. Bitti mi, geçti mi diyecekti? İkisini de diyemezdi. Çünkü o da biliyordu ki biten, geçen bir şey yoktu. Bugün, bu an her şeyin başlangıcıydı.

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin