Bölüm 46

130 7 2
                                    

BİRİLERİ "HALLEDEBİLİRDİK" 

Söz verdiğim gibi :)

Kalabalığın arasından tek başıma öylece geçip giderken az önceki gürültüden çok daha gürültülü bir sessizlik kaplamıştı etrafı. Ancak hiçbiri bendeki sessizlik kadar rahatsız edici değildi. Hiç susmayan kalbim susmuştu. Hiçbir şey düşünmüyor, hissetmiyordum. Kalbimin suskunluğunu yadırgayan zihnim de sessizleşmişti. Bedenim, ruhum, tüm varlığım alışkın olmadıkları bu durum yüzünden şaşkındı. İnsanlar da şaşkındı sonra ama en çok Demir şaşkındı.

Sinema bölümünden çıkıp ağır adımlarla AVM'nin çıkışına doğru yürürken hemen birkaç adım arkamdan adımlarımı takip ettiğini biliyordum. Hiçbir şey sormuyor, hiçbir şey söylemiyor, hepimizi yutan o derin sessizliğin kuyusunda sadece arkamdan geliyordu.

Durdum. Onun da durduğunu hissetmiştim. Yavaşça, sanki biri ağır çekime almış gibi arkamı döndüm ve yüzüne baktım. Şaşkın değildi artık. Üzgün, öfkeli, meraklı... hiçbiri değildi bunlardan. Tıpkı benim ona baktığım gibi bakıyordu yüzüme: Bomboş ve anlamsız.

Önüme dönüp yeniden yürümeye başladım. O da yürüdü peşimden. Ağır ağır, sakin ve hep sessiz. Sonunda AVM'den çıktık. Güneş ışığı bir anda gözlerimi kamaştırınca kirpiklerimi kırpıştırdım. O da muhtemelen aynısını yaptı. Birlikte aynı şekilde anayola doğru yürümeye başladık bu defa.

Duyduğum bir korna sesiyle başımı kaldırdım. Bir minibüstü. Elimi kaldırdım. Minibüs ani bir frenle durdu. Minibüse bindim. O da peşimden bindi. Hareketlerim otomatikti ve bu garip bir şekilde bir anda korkutucu gelmeye başladı bana. Beni yöneten bambaşka bir gücün etkisindeydim ve hareketlerim benden bağımsızdı sanki.

Parayı ödeyip çok dolu olmayan minibüsün arkadaki boş olan ikili koltuklarından birine oturdum. O da anı şeyi yapıp yanıma oturdu. Sessizlik, koruyucu bir balon gibi sarmalayıp hakimiyeti altına almıştı bizi. İronikti çünkü aynı koruyucu sessizlik balonu sarmalamıştı ikimizi de.

Bir süre camdan akıp giden arabaları, ağaçları, insanları izledim. Minibüs durdu, birileri bindi, birileri indi. Hareket etmeye devam ettik. Sessizlik balonumuz şişti, şiştikçe gerildi, kocaman oldu üzerimizde ve sarsılmaz sandığı, büyüdükçe güçlendiğini sandığı hakimiyeti ve koruyuculuğu iki kelimeyle yerle bir oldu.

"Söz vermiştin."

İrkildim ama son anda toparlayıp bakışlarımı yoldan ayırmadan sessizliğin boyunduruğunu bir kere daha kabul ettim.

"Beni sevmeye devam edecektin."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ancak darbe almıştı bir kere hakimiyet, artık istese de eskisi kadar güçlü olamazdı.

"Benden vazgeçmeyecektin."

Pes ettim.

"İnmek istiyorum. Kapıyı açar mısınız?"

Sesim o kadar yabancı, o kadar uzak çıkmıştı ki bir an konuşanın ben olup olmadığıma karar veremedim ama şoför için fark etmedi. Minibüsün kapısı ufak bir tıslamayla açıldı. Demir geçebilmem için bana izin verdikten sonra peşimden kalktı ve benimle birlikte minibüsten indi.

Hangi tarafa doğru yürüyeceğime karar veremeyip duraksayarak etrafıma bakındım. Burasının neresi olduğunu bilmiyordum. Hangi tarafa yürümem gerektiğini de kestiremiyordum çünkü çevremiz hiçbir yapının olmadığı boş arazilerle kaplıydı. Yine de sırf hareket etmek için minibüsün devam ettiği istikamete doğru yürümeye başlamıştım ki kolumdan yakaladı. "Ada yüzüme bak."

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin