Bölüm 29

128 12 2
                                    

"Hazır mısın?" diye sordu Demir evimin olduğu sokağa girdiğimizde.

Başımı salladım. "Hazırım."

Gün doğar doğmaz hemen Demir'i uyandırmış, babama gitmek istediğimi söylemiştim. Şaşırmamıştı. Sanki benden bunu bekliyormuş gibi sadece başını sallamış, hiçbir şey sormamıştı. Hatta hangi babama gideceğimi de sormamıştı. Dün geceden sonra bunu sorması garip olurdu zaten ama bugün bir kere daha Demir'in beni ne kadar iyi tanıdığını görmüştüm.

Demir arabayı durdurdu. İkimizde indik. Benim olduğum tarafa dolanıp omuzlarımdan tutarak yüzüme baktı. "Eğer kendini kötü hissedersen..."

Başımı iki yana salladım. "Hissetmem. Ait olduğum yerdeyim."

Gülümseyerek başını salladı. "Yine de ara."

"Ararım. Merak etme."

Birkaç saniye birbirimizin yüzüne baktıktan sonra parmak uçlarıma yükselip Demir'in yanağından öptüm usulca. "Teşekkür ederim."

"Sana her zaman yanında olacağıma dair söz verdim Ada. Olacağım da."

"Biliyorum."

Demir gittikten sonra ben de apartmana girdim. Asansörü kullanmak yerine ağır ağır merdivenlerden çıkıyordum. Garip bir histi bu. Bir taraftan bir an önce bitsin, her şey düzene girsin istiyordum. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olur, diye düşünüyordum. Diğer taraftan süreci olabildiğinde uzatıyor, sonunda rahatlayacağımı bilsem bile o anı yaşamaktan çekiniyordum. Ertelemek bana kısa süreli bir rahatlama verse de uzun vadede içimde bir vicdan azabı baş gösteriyordu.

Basamaklar, ben her ne kadar yavaş olsam da sanki uçuyormuş gibi ayaklarımın altında birbiri ardına belirip kaybolmuştu. Şimdi yıllarımı geçirdiğim evimin kapısının önünde içimdeki o ezik hisle bekliyor, zile basmak için tereddüt ediyordum.

Derin bir nefes alıp zile bastım. Daha birkaç saniye geçmişti ki kapı bir anda hızla açıldı. "Ada! Murat, Ada gelmiş." Babaannem beni kendine çekip sıkıca sarılırken bir yandan ağlıyor, bir yandan babama bağırıyordu.

Babaanneme sıkıca sarıldım. O sırada babam koridorda belirdi. Beni görünce olduğu yerde kalıp hızla gözlerini silip gülümsedi. Ama hala gözyaşları, neredeyse üç günlük olmuş sakallarının arasında kayboluyordu.

"Baba."

Babaannem beni bırakınca yeniden babama baktım. Bir an için bir şey diyecekmiş gibi oldu ama sonra vazgeçip bir kere daha gözlerini sildi. Onu böyle perişan görmek beni mahvediyordu. Bu, dün öğrendiğim gerçeklerden bile daha çok yakıyordu canımı.

Temkinli bir ifadeyle öne doğru hafifçe adım attı. "Kızım..."

Sırtımı dikleştirdim ve babamın gözlerine bakarak konuştum. "Benim bir tane babam var. O da sensin. Bunu hiç kimse ama hiç kimse değiştiremez. Ben Ada Soysal'ım. Murat Soysal'ın kızı Ada Soysal."

Babam hiçbir şey demeden sıkıca bana sarıldı. "Her şey için özür dilerim. Seni o kadar çok seviyorum ki..."

"Ben de seni çok seviyorum baba."

"Hadi, kapının önünde durmayalım, içeri geçelim." dedi babaannem. O da ağlıyordu.

Hep birlikte salona geçtik. Babamla birlikte ikili koltuğa oturduk. Başımı hemen babamın göğsüne yasladım. "Sen bu dünyadaki en güzel kalpli, en iyi babasın. Ben o kadar şanslıyım ki senin gibi bir babam olduğu için."

Babam da iç geçirerek saçlarımı okşuyordu. "Özür dilerim bir tanem. Bunca yıl söyleyemedim sana. Seni kaybetmekten korktum."

"Biliyorum. Dünkü tepkim..."

BAŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin