Saatler önce masanın üzerine koyulmuş olan beyaz renkli zarfa belki de bugün yüzüncü kez yan gözle baktı. İşlerinin yoğunluğunu bahane ederek açıp bakmaktan kaçındığı tek sayfalık bir kağıt vardı bu zarfın içinde. Tek sayfa, tek bir önemli cümle.
Sadece masa lambasının aydınlattığı odasına göz gezdirirken bunu daha fazla erteleyemeyeceğini biliyordu. Tüm gün ne kadar görmezden gelmeye çalışırsa çalışsın masanın kenarında duran o beyaz zarf, sürekli aklını meşgul etmeyi başarmıştı. Kendi hayatını ve daha pek çok insanın hayatını değiştirecekti bu zarfın içindeki kağıt.
İlk öğrendiğinde o kadar şaşırmıştı ki bir süre yerinden kalkamamış, yıllardır görüşmediği ve pek de değişmeyen siyah, kısa saçlı, uzun boylu kadını yalancılıkla suçlamıştı. Böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Olsa bilirdi. Bu defter yıllar önce hiç açılmamak üzere kapanmıştı. Gözlerini kapayıp olanları düşündü.
Siyah saçlı kadın geçmişte olduğu gibi kendinden emin ve sakin bir tavırla konuşmuştu. "Sana neden yalan söyleyeyim? Benim bundan hiçbir çıkarım yok."
Bacak bacak üstüne atarak içtiği sigaranın dumanı altından karşısındaki adamın solgun yüzüne bakmıştı. "Gerçek bu. Bu gerçekle istediğini yapabilirsin. Yıllar önce olduğu gibi genç, aptal ve bir korkak olarak hiçbir şey yapmadan da hayatına devam edebilirsin. Her şeyi araştırıp..."
"Yeter!" dedi adam sert bir sesle elini havaya kaldırıp kadının sözünü keserek. "Sana inanmıyorum."
Kadın keyifle sigarasının dumanını üfledi. "İnanmak zorunda değilsin ama sana bir şey sormama izin ver." Sigaranın ucunda biriken külü rahat bir tavırla masanın üzerindeki süslü kül tablasına silkti. İnsanların bakarken gözlerini kaçırmak isteyeceği kadar karşısındakini ezen gözleri bu defa ezici gücünü adamın üzerinde, acımasızca kullanıyordu. "Onu hiç mi tanımadın?"
Adam kimden bahsettiğini biliyordu. Alnı kırışırken gözlerini kaçırdı. Düşünceli görünüyordu. "Tanıyordum."
Kadın ezici bakışlarıyla adamı bir kere daha süzdü. "O zaman bilmen gerekirdi. Sen ne dersen de o asla vazgeçmeyecekti. Vazgeçmedi de."
Adam bu defa hızla başını kaldırdı. Öfkeli bakışlarını, o bakışlardan hiç de etkilenmeyen kadının gözlerine dikti. "Bana söylerdi."
Kadın alaycı bir kahkahayla yarısı içilmemiş sigarasını kül tablasına bastırdı. "Söyler miydi?" Başını iki yana salladı. "Sen çoktan söylemiştin söyleyeceğini ve o, geç de olsa senin gerçek yüzünü görmüştü. Sana hiçbir şey söylemedi." Öne doğru eğildi kadın. Gözlerini rahatsız edici bir şekilde adamın gözlerine dikti. "Merak ediyorum. Söylese ne olurdu, ne yapardın?"
Adam bir kere daha gözlerini kaçırırken kadın haklı çıkarmanın verdiği büyük hazla, zafer kazanmış bir edayla "Ona baskı yapardın," dedi. "Değil mi?"
"Yapmazdım," dedi adam sert bir sesle.
Kadının alaycı kahkahası bir kere daha odayı doldururken adam yüzünü buruşturdu. "Bunları sana neden anlatıyorum biliyor musun?" Adam bir şey söylemeyince kadın devam etti. "Çünkü sana bir şans veriyorum. Geçmişte yaptığın hatanın telafisi için veriyorum bu şansı."
Adam ağır ağır bakışlarını kaldırdı. Yaptığı hatayı yıllar boyu düşünmüştü ama zamanı geri alamayacağının da farkındaydı. "Acaba nasıl olur?" diye düşünmekten kendini alamadığı zamanlar olmuştu. Şimdi inkâr etmesinin, buna inanmamasının asıl nedeni de buydu. Gerçek olmadığına, asla olamayacağına kendini o kadar alıştırmıştı ki ihtimali bile ona çok uzak geliyordu.
"Gençtik ve senin daha o zamanlarda büyük sorumlulukların vardı," diye devam etti kadın. Yarattığı etkinin farkındaydı. "Ve sen yanlış şeyler yaptın. Çok yanlış bir karar verdin."
"Neden şimdi?" diye sordu adam. "Bunca yıl sonra neden şimdi?"
Kadının o ezici bakışları hızla yok olurken yüzü bulutlanmıştı. Geldiğinden beri sert bakan gözleri ilk defa hüzünlü bakıyordu. "Çünkü o artık yok," dedi fısıltıyı andıran bir ses tonuyla. "Ben sözümü tuttum ve sana hiçbir şey anlatmadım. Bunca zaman da anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım. Bir hayatı, hatta birden fazla hayatı mahvetmekten korktum." Sonra yeniden sertçe adamın yüzüne baktı. "Hatta senin yine mahvetmenden korktum. Bu yükü daha fazla taşıyamazdım ama, dediğim gibi o artık yok."
Adam bu olanlardan dolayı o kadar afallamıştı ki kafası karmakarışıktı. Kadının ne dediğini anlayamadı. "Ne demek artık yok?"
Kadın adamın gözlerine bir kere daha baktı. "O, öldü."
Adam, deri sandalyesine oturup titreyen elleriyle zarfı aldı. Kadının sesi hala kulaklarına çınlıyordu. "O, öldü."
Yavaş hareketlerle çekmeceden zarfı yırtmak için küçük bıçağı çıkardı. Soğukkanlı bir adamdı aslında ama bu defa soğukkanlılığından eser yoktu. Heyecanlıydı, üzgündü, birbirine karışmış ve anlatamayacağı pek çok hisle doluydu.
Zarfın içindeki kağıdı yavaş hareketlerle çıkardı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Bir yanı bunun olmasını istiyor, diğer yanıysa olacaklardan çekiniyordu.
Dörde katlanmış olan beyaz kağıdı açtı. Masa lambasının ışına doğru kağıdı tuttu ve sonuca baktı.
İncelenen DNA örneklerine göre Ada Soysal ve Güven Kozcu'nun DNA örnekleri %99.9 oranında birbirleriyle uyuşmaktadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
Ficción GeneralBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...