"Seni bugün öldürmeyeceğim."
Gözlerimi araladım. Hikmet Koçak elindeki tabancanın namlusunu havaya dikmiş konuşuyordu. Hemen ayaklarının dibinde ise korkudan tir tir titreyen Birol Bey vardı.
Ağzım şaşkınlıkla kocaman açılırken Demir'e baktım. Onun da gözleri açıktı. Şaşkın görünüyordu ve gözünün altı hala seğirmeye devam ediyordu.
"Siz ikiniz buraya gelin." dedi Hikmet Koçak tabancasını adamlardan birine vererek.
Demir'le birbirimize baktıktan sonra birlikte Hikmet Koçak'ın yanına gittik.
Birol Ertürk kısa süre içerisinde o kadar çok terlemişti ki bilmesem birisinin başından aşağıya bir kova su döktüğünü düşünürdüm. Üzerindeki gömlek terden vücuduna yapışmıştı.
"Sana bir şans daha veriyorum." dedi Hikmet Koçak. "Senin canını bağışlıyorum. Nefret ettiğin o zaaflar sayesinde bağışlıyorum canını." Başıyla Demir'le beni işaret etti. "Oğlunun zaafları kurtarıyor seni, küçük hanımın zaafları kurtarıyor. Benim..." duraksadı. Bakışları bir kere daha bizden tarafa döndükten sonra, "Benim zaaflarım kurtarıyor seni." dedi daha güçlü bir sesle. "Bir daha karşıma çıkma Birol. Bir dahaki sefere kimse elimden alamaz seni."
Birol Ertürk başını hızlı hızlı aşağı yukarı salladı. "Çıkmayacağım."
"İyi." dedi yaşlı adam sıkılmış gibi. "Şimdi defol buradan."
Birol Ertürk ayağa kalkıp bize bir kere olsun bakmadan neredeyse saniyeler içinde garajı terk etti. Demir'le hala olduğumuz yerde durmuş, donmuş gibi bekliyorduk.
"Amma da cesur baban var!" diye söylendi Hikmet Koçak. Keyfinin yeniden yerine geldiği belliydi. "Onun o kibirli havası, soğukkanlılığı hep rol. Korkağın teki o herif. Tabancayı gördüğünde süt dökmüş kediye döndü."
Bizden hala ses yoktu. İkimiz de hala şoke olmuş bir şekilde Hikmet Koçak'a bakıyorduk. Yaşlı adam boğazını temizleyip ellerini arkasında birleştirerek bize doğru döndü. Küçük gözlerini hafifçe kısarak gözlerime baktı. "Ödeştik artık küçük hanım."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Bana borcunu ödemek için mi serbest bıraktın Birol Ertürk'ü?"
İç çekerek dudaklarını büzdü. "Ah! Sana borcumu başka şekilde de ödeyebilirdim. Sana istediğin her şeyi verebilirdim ama sen..." Bakışlarını Demir'e çevirdi. "Sen bir tek onu istedin."
"Teşekkür ederim yaşlı adam." dedim üzerimden atamadığım şaşkınlığımla. "Bunun senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum."
Tıpkı Mete ve İclal Hanım'a gülümser gibi gülümsedi bir anda. "Hiçbir zorunluluğun yokken ailem için yaptıkların için asıl ben teşekkür ederim küçük hanım."
Ben de tıpkı onun gibi gülümsedim ve elimi uzattım. Uzattığım elime kaşlarını kaldırarak baktı. Memnun olduğunu görebiliyordum. "Bu bir barış göstergesi mi?"
Omuz silktim elimi uzatmaya devam ederken. "Nasıl anlamak istiyorsan öyle olsun yaşlı adam."
"Peki küçük hanım." dedi elimi tutup güçlü bir şekilde sıkarak. "Ben bunu beni affettiğin şeklinde yorumlamak istiyorum. Uygun mudur?"
"Uygundur." dedim ben de onun elini sıkarak.
Gülümseyerek elimi sıktıktan sonra Demir'e uzattı bu defa elini. Demir üzerindeki gerginliği hala atamamıştı ama yaşlı adamın elini havada bırakmadı. "Kusura bakma sen de delikanlı. Canını yaktık senin de ama inan, küçük hanımın kılına zarar gelmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
General FictionBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...