Düşüncelerimden Nihal'in sesiyle sıyrıldım. "Eğer aşık olduğunuz kişiyle gözlerinizi kaçırmadan üç dakika boyunca bakışırsanız, o da size aşık olur."
Kaşlarımı çattım. "Saçma."
"Kesinlikle." diye onayladı Peri beni. "Bir yerde üç dakika, başka yerde beş dakika. İnanma kızım bunlara. Yalan dolan bunlar."
"Aman! Size bilgi verende kabahat. Azıcık bir şeyler öğrenin de sap gibi takılmaktan kurtulun diye söylüyorum."
Aklıma Demir'in gece kadar karanlık siyah gözleri gelirken tüm bedenimi tarif edemeyeceğim bir sıcaklık kapladı. Masadaki kolamdan büyükçe bir yudum aldım. Asit genzimi yakmıştı. Yüzümü buruşturdum. "Ben sap olmaktan memnunum."
"Ah, memnun olduğun anlaşılıyor tabi. Edilen çıkma tekliflerinin hiçbirini kabul etmiyorsun ki. Daha iki gün önce son sınıflardan Selim'i reddettin." Onay almak istercesine Peri'ye döndü. "Selim gibi çocuk reddedilir mi ya? Çocuk Kıvanç Tatlıtuğ'un klonu gibi bir şey."
"Kusura bakma Ada ama ben de bu konuda Nihal'le aynı fikirdeyim. Çocuğun gözlerinin mavisi iki kilometre öteden belli oluyor."
"Ben mavi sevmiyorum belki." diye mırıldandım. Aklım hala siyahtaydı.
"Sen mavi seversin. Sen değil miydin gökyüzünün mavisine hayran olan?" dedi Nihal inanmaz bir sesle.
Umursamaz bir tavırla omuz silktim. Gökyüzünü hala seviyordum sevmesine ama mavisini değil. Geceleri daha hoş görünmeye başlamıştı gözüme gökyüzü. Parlayan yıldızlar, kocaman bir ay, başka bir dünya, başka bir varlık... bir masal alemi gibiydi geceleri gökyüzü. Hiç duymadığım ama öğrenmek için her şeyden vazgeçeceğim bir masal.
"Senin eski sevgilin de maviş değil miydi?" diye sorunca Peri, yüzümü buruşturdum. Hayalimi berbat etmişti.
"Kapatalım şu konuyu artık." dedim Mete konusu yine aklıma gelirken.
Dün tüm uyarılarıma rağmen babamla konuştuğu için onu öldürebilirdim. Babamın şaşkınlıktan bariz bir endişeye dönüşen yüz ifadesi hala gözlerimin önündeydi. Babamın bakışları, Demir'in Mete'nin üzerindeki öldürücü bakışları, Mete'nin rahat, umursamaz bakışları... Neyse ki çabuk toparlamıştım. Mete'nin hastanede yatan bir arkadaşının olduğunu ve Mete'nin ona geldiğini, tesadüfen burada karşılaştığımız falan gibi bir senaryo uydurmuştum. Ve Mete, ondan hiç beklenilmeyecek bir şey yaparak çarpık bir gülüşle senaryoma uyum sağlamıştı. Senaryom Demir tarafından da tasdik edilince babam bunun bir tesadüf olduğuna inanmıştı ama bu onun yüzündeki endişeyi silmeye yetmemişti.
Eve gittiğimizdeyse beni ayrıca bir sorguya çekmişti. Hem de Demir'in yanında. (Buğra amcanın acil bir işi çıktığı için bizi Demir eve bırakmıştı ve babam da teşekkür mahiyetinde onu kahve içmeye davet etmişti.) Hala peşimde dolanıp dolanmadığını, beni rahatsız edip etmediğini sormuştu babam ve ben sorduğu her soru için ayrı yalan uydurmak zorunda kalmıştım. Hatta en son kendimi o kadar kaybetmiştim ki Mete'nin bir nişanlısı olduğundan bile bahsetmiştim. Bu girişimim Demir tarafından gözlerin devrilmesiyle karşılanmıştı. Neyse ki babam, Demir'in yüzündeki ufak morlukla ilgili bir şey sormamıştı.
Kahvenin sonundaysa –kahveyi ben yapmıştım- Demir'le babam beyleri atmış, Murat abi, Demir, seviyesine ilişkilerini hızla yükseltmişlerdi. Bu hangi ara olmuştu anlayamamıştım ama nedense bu durum hoşuma da gitmişti.
Bu arada babaannem de Demir'e bayılmıştı. Ona babamın geçirdiği rahatsızlıktan bahsetmemiştik. Duysa tansiyonları fırlar, hastaneye zor yetiştirirdik. "Çok kibar bir genç." demişti Demir'in arkasından. "Aklı başında, sorumluluk sahibi, zeki. Çok sevdim ben." Böylece Demir Ertürk, haberi olmadan fan kulübüne bir kişi daha eklemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
Genel KurguBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...