Yüklemede sorun olmuş arkadaşlar sanırım. Güncelledim. İyi okumalar
Demir'in hayal kırklığı dolan bakışları gözlerime sadece birkaç saniyeliğine değip geçti. İsmimden başka bir şey çıkmadı dudaklarından ama o değip geçen birkaç saniyelik bakış, bana söylenebilecek pek çok sözcükten daha fazla etki etti.
Demir hızla kapıya doğru yürüyünce peşinden koştum. "Demir dur!"
Ancak dışarı çıkıp kapıyı arkasından gürültüyle çarpmıştı bir kere.
Ben de arkasından dışarı çıktım. Bahçe kapısına varamadan yetişip önüne geçtim. "Beni dinler misin?"
"Hayır." dedi yüzüme bile bakmadan.
Yanımdan geçmek için yeltenince önünü kapattım. "Demir beni dinlemek zorundasın!"
Omzumdan tutup beni kenara çekti. "Değilim."
Tam beni geçmişti ki bileğinden tutup kendime çevirdim onu bu defa. Ancak ben daha bir şey demeden sıktığı dişlerinin arasından konuştu. "Sözünü tutarsın sanmıştım."
Gözlerim dolmaya başlamıştı. "Tuttum zaten."
Yüzü öfkeden kaskatıydı ama buna rağmen alayla gülmeyi başardı. "Çok güzel tuttun sözünü gerçekten."
"Yemin ederim Kaan'ın burada olduğunu bilmiyordum." Bileğindeki elimi eline kaydırdım. "Yemin ederim bilmiyordum."
"Onu görünce çıkıp gitseydin o zaman. Neden kalmaya devam ettin? Neden gidip yanına oturdun?"
Sesi hala buz gibi çıkıyordu ve bana karşı ilk defa kullandığı bu ton kalbimi o kadar acıtıyordu ki sesimin titremesine engel olamıyordum. "Gidemedim. Herkes oradaydı, yalnız değildik. Hem yanına oturmadım ben Kaan'ın. Arda'nın yanındaydım. Sonra Arda, Tuğba Hanım'ın bebeğinin fotoğraflarını görmek isteyince Kaan yanımıza oturdu."
Boştaki elimle gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim. "Özür dilerim."
"Elinden tutuyordu!"
"Arda'nın elinden telefon fırlayınca ben de..."
Demir bir anda yüzümü ellerinin arasına alarak beni öpmeye başladı. Şaşkınlıkla birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Ne olmuştu bir anda anlamamıştım ama sanırım sözümü bilerek bozmadığımı, yaşananlarda hiçbir suçum olmadığını nihayet anlamıştı. Kollarımı beline dolayıp öpüşüne karşılık verirken rahatlamıştım. Aramızın böyle saçma bir mesele yüzünden bozulmasını istemiyordum.
Dudaklarımız birbirinden ayrılınca "Özür dilerim." diye mırıldandım bir kere daha. Çenesine ufak bir öpücük kondurduktan sonra gözlerine baktım. "Seni seviyorum."
Ancak o bana bakmıyordu. Başımın üzerinden gözlerini dimdik bir yere sabitlemişti. Kaşlarımı çatarak arkaya, baktığı yere bakınca bahçenin biraz ilerisinde bize bakan Kaan'ı gördüm. Demir'in yüzümdeki ellerini öfkeyle itekledim. "Sana inanamıyorum Demir!"
Bu defa benim sesim hayal kırıklığı yüklüydü. "Ben de bana inandığın, güvendiğin için beni öptüğünü sanmıştım ama sen sırf Kaan'a nispet olsun diye beni öpmüşsün."
Yeniden yüzümü ellerinin arasına almaya çalıştı. "Ada."
Bir kere daha ellerini itekledim. "Dokunma bana!"
Yer değiştirmiştik sanki. Bu defa o beni tutuyor, ben ondan kurtulmaya çalışıyordum. Sonunda ondan kurtulup hızla bahçe kapısına doğru yürümeye başladım ama hemen arkamdan o da geliyordu. Çantamı evde unuttuğumu hatırlayınca duraksadım. Boş verip yürümek istesem de çantamı almam gerektiğini biliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA
Художественная прозаBAŞKA... Her şey o cümleyle başladı. Bu cümle, öylesine güçlü bir cümleydi ki daha bir çift göz onu gördüğü anda başlamıştı pek çok şeyi değiştirmeye. Karar verildi ve yeniden yazılmaya başlandı hayat defterine satırlar. Hayal bile edemeyecek...