amcamın kartalının farlarından geliyordu bu ışıklar. gelip hemen sokak kapısının solundaki çitlerin arkasına parketti. küçük ve dandik paslanmış bahçe kapısından içeri girerken, napıyonuz kapıda dedi. Sarmaşıkların engellemesinden kurtulan ilerdeki mutfağın ışığını görünce oraya doğru bakıp evde kim var dedi. biz kimse yok dedik kuzenle. remzi abi atladı, abi bu gece o eve girilmez gitmeyin çocuklar bizde kalıcak dedi. amcam da haklısın remzi ben de arabada yatayım diye tam arkasını dönüp arabaya yönelmişken, duyduğumuz sesle hepimiz yerimizden zıpladık. arabanın kaportasından, galatasaray fenerbahçe maçından sonra yenilen takımın taraftarının gs/fb plakalı arabaya beyzbol sopasıyla vurmasına eş değer bir ses çıkmıştı. amcam durdu, elindeki feneri yakıp pili zayıflamış fenerin zayıf ışığında arabaya doğru bakıyordu. görebildiğimiz tek şeyse, kaportanın üzerindeki insan yumruğunun iki katı büyüklüğünde bir göçüktü
Amcam hiç bir tepki vermeden arkasını dönüp feneri kapayarak remzilerin eve girdi. arkasından biz de içeri girdik. o gece orda yattık remzi abi ben kuzen yerde, amcam remzi abinin yatağındaydı. köydeki küçük camiden gelen, tiz ve zor duyulan sabah ezanının sesiyle uyandım. dün akşam yaşadıklarımı tekrar düşününce bizi burda istemediklerini anlamıştım. evimize sokmamışlardı lan bizi ötesi var mı? belki de bizi kötü niyetlilerden korumak için bazen böyle engellemeler yapıyorlardı ama artık canıma tak etmişti. dayanamıyordum bu strese, korkuya. kapının önüne çıkıp biraz nefeslendikten sonra gözüm arabaya takıldı. o kocaman göçük, yeni aydınlanmaya başlayan havanın ışığında daha da belirgin gözüküyordu. biraz orda onu inceledikten sonra içeri girip tekrar yattım.
8 gibi tekrar uyandım. Odada kimse kalmamıştı ben kalkana kadar. Muhtemelen sağıma gitmişlerdir diye düşündüm. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aklıma ev geldi toz içinde kalmış asker kamufulajlı pantolonumun cebinden anahtarı çıkarıp eve doğru yol aldım. Merdivenleri çıkarken, içimi bir korku sarmıştı. Kendimi korku filmlerindeki hiçbir şeyden habersiz kurban gibi hissediyordum. Durun lan, aslında harbiden öyleydi.
Kapının önüne geldiğimde içerdeki her şey zaten gözüküyordu. Ama bir tuhaflık göremiyordum. Dereye fırlattığım tabanca karşılığında babamın tekrar belime taktığı, bu sefer kurusıkı olan tabancayı çekip içeri girdim. Ne de olsa, dün akşamki hırsız olabilirdi. Salonda hiçbir değişiklik yoktu fakat mutfağın koyu kahverengi kapısı kapalıydı. Etrafı iyice kolaçan ettikten sonra altın sarısı işlemeli soğuk mutfak kapısının kolunu indirdim.
Menteşeleri paslanmış ve çürümeye yüz tutmuş kapı büyük gıcırtılarla açıldı. Ve ben karşımda ne görüyordum biliyor musunuz? Normal dışı hiçbir şey. Evet , hiçbir şey yoktu. Dün akşam soluk beyaz meyve desenli perdeye yansıyan sarı ışık kapatılmış, adeta hiçbir şey olmamışçasına her şey yerli yerindeydi. Aslında böyle olmasına daha çok şaşırmıştım çünkü bu kadar korkunun üzerine incin bir ev bekliyordum. Arka odaları da kontrol ettikten sonra kapıyı kapatıp ahıra gittim. Remzi abi inekleri sağıyor, o vakum makinelerinin sesi altında kuzenimle muhabbet ediyordu. Amcam ise çoktan arabasına binip gitmişti.
Sağım bittikten sonra inekleri salıp otlatacaktık bu yüzden kuzen beni görünce atı eğerlemeye gittik. Kaçan atımız yeni bulunduğundan ve nalları sökülmüş olduğundan onu değil sadece fırtınayı eğerledik. Bugün at sırası remzideydi. Ben de siz yaparsınız heralde bugünlük dedim kuzene o da hallederiz keyfine bak sen dedi. Kurtulmuştum pis ineklerin boklu kuyruklarıyla attıkları şaplaklardan. Eskiden duyduğum ve her zaman karşı köyden çiftliğe gelirken gördüğüm bir değirmen vardı. Osmanlı zamanlarından kalma bir değirmen. http://img.webme.com/pic/...rsoftturkiye/ciftlik7.png siyah okla gösterdiğim yere doğru gidince sol tarafta kalıyordu o zamanlar. Geçenlerde yol açarken yıkmışlardı halk korkuyor diye. isteyen çatalca belediyesinin dökümanlarından bakabilir. Ne zamandır merak ederdim orayı. Gitmeye karar verdilerledim
Sivas kangal-gerçek kurt kırması Ayaz ve haskan Sivas kangal sultanın iplerini çözüp değirmene doğru yola koyuldum. Ne olur ne olmaz diye de superpose u taktım sırtıma. iki elimde köpek, sırtımda tüfek gören eşkıya zannedecekti. Değirmeni yakından ilk görüşümdü o. Yolun solunda kot farkıyla aşağıda kalan, her yerini ve özellikle de girişini çalıların kapladığı bir yapıydı. Değirmen taşı yer yer kırılmış, adeta yıkılmaya yüz tutmuştu. Yanına doğru yavaş yavaş yaklaştığımda, köpekler havlamaya başladı. Tasmalarından çekiştiriyor ama bir adım bile attıramıyordum. Değirmenin orda bir şeye havlıyorlardı sanki. Daha fazla onlarla uğraşmayıp yerde çakılı olan kazığa taktırdım zincirlerini ve kapıya doğru ağır adımlarla yol aldım. Kapının önüne geldiğimde, tepede kemeri olan kapı tavana kadar çalıyla kaplanmıştı. Sanki bir şeyler içeri girilmesini engelliyordu. Tüfeği omzumdan çıkarıp duvara dayadım ve zorlukla aralayarak içeri girdim. Üstüm başım her yerim ot, diken, çalı olmuştu. Silkelendikten sonra bir nefes çekip kafamı kaldırdım. Hiçbir şey yoktu içerde sadece unun öğütüldüğü taşın yanında, kovboy filmlerinde barlarda gördüğünüz fıçıların aynısından vardı. Yavaş yavaş fıçıya doğru ilerledimYukarı doğru eğimlendirilmiş tahtaları yan yana tutan paslı yuvarlak demire ellerimi dayayıp fıçının içine doğru sarktım. içinde sadece bir nesne vardı. Mauzer tüfekleri bilirsiniz onun mermisine benzer bir mermi. Kolumu fıçının içine sokup mermiye doğru uzandım. Uzandığım anda sultan ve ayazın kalın havlama sesleri kesilmiş, kedi ağlamasına benzer sesler çıkarmaya başlamışlardı. Bu dikkatimi çekti ve biraz durdum ve ardından uzanmaya devam ettim. Ama ben dokunamadan mermi, yuvarlanarak yana doğru kaydı. Ürküp bir anda elimi çektim acayip şaşırmıştım. Bir daha denemeyerek dışarı köpeklere bakmak üzere kapıya yöneldim. Tekrar zorlukla o çalılıkların arasından çıkarak köpeklere baktım hiçbir şey yapmadan diller dışarıda yerde yatmış etrafa bakınıyorlardı. Duvara dayadığım tüfeği alıp, köpeklerin tasmalarını çıkardım ve çiftliğe doğru yola koyuldum.
Tam bir hafta sonra salonda oturmuş kuzenimle yine büyükbabamın hikayelerini dinliyorduk
"Bundan yaklaşık 20 sene önce, bütün ailenin evde olduğu ve saat gece 2 de dağıldıkları bir geceydi. Biz de babaannenizle etrafı toplayıp yattık. 5 dakika kadar sonra alt kattan bilardo toplarının seslerini duymaya başladık. Tıkır tıkır bilardo oynuyorlardı aşağıda. Korkudan gece inemedik ama ertesi sabah aşağı inip burda bilardo oynamak 2 altındır diye yazı astım ondan sonra bir daha da bu sesleri duymadık. Fena mı olurdu iki altın bıraksalar her gece" diyip güldü. Biz de güldük ayıp olmasın diye adama ama artık anlattıklarının gerçek olduğuna daha çok inanıyordum. O anda aklıma bir fikir geldi.
Çiftlikte her gün yaptığımız işlerden sonra kuzeni bilardoya gitmek için ikna ettim. Gidip biraz bilardo oynadık. işte aklıma gelen fikir, burda uygulamaya koyuluyordu. Oyun bittikten sonra, bilardo toplarının yerlerini ezberleyip, çıkarken her zaman demir kapının üzerinde bulunan anahtarı kapıyı kilitleyip aldım. Bakalım ertesi sabah ne olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiyede Yaşanmış Cin Ve Hayalet Olaylari 2 (Düzenleniyor)
TerrorBu topraklarda yasanmis garip ve aciklanamayan olaylar