(Multide Görkem var.🤗)
Dersin başlamasına yarım saatten az bir süre vardı. Biz de bu süre içinde Cemre'yle birlikte kantinde kahve içmeye karar verdik.
Cemre benden daha heyecanlıydı bu grup işi için. Yüzündeki coşku dolu gülümseme ve haykırırcasına yüzüme doğru bağırırken sevincini sorgulamak kesinlikle imkansızdı.
"Ya kızım, resmen sen kazandın. Yani resmen okul grubunun solistinin en yakın arkadaşıyım."
Söylediği şeye yalnızca alaycı bir ifadeyle gülümsedim. Ben de hala çok şaşkındım ama benim şaşkınlığım Cemre'nin coşkusuyla kıyaslanamazdı bile.
Hocanın bahsettiği yarışma geldi aklıma. Okuk grubuna girmeyi başarmış olabilirdim. Bu, şansımın yaver gittiğinin bir göstergesiydi ve şansımı zorlamaya hiç de gerek yoktu. Benim monoton hayatımda böyle bir gerilime de yer yoktu zaten. Derin bir nefes aldım.
Yarışmaya katılıp rezil olsam...
Ya da yarışmadan çekilip yine rezil olmak...Sonuç olarak rezil olmak, benim karakterimle özdeşleşmiş bir kelimeydi. Veya karakterime yapışmış bir sakız...
Her şekilde rahatsız edici...
Her zamanki gibi aklımdaki düşünceyi bir karara bağlayamamış olmamı umursamadan bunu zamanı geldiğinde, mesela son dakika düşünmek için erteledim.
Son dakikaya kadar hiçbir eylemde bulunmamak hayat felsefem haline gelmiş olsa da bu konuda ustalaştığımı söylemek doğru olmazdı.
Son dakikada tüm maçı toparlayıp sağlam bir gol atanlardan değildim. Sadece gol yemeye alışmıştım ve bu durum eskisi kadar rahatsız etmiyordu artık. Üzerime yapışan bu sakızla yaşamayı öğrenmiştim.
Ders zili çaldığında okul binasına girip merdivenleri çıkmaya başladık. Okul merdivenleri, geçmişe dönüp baktığımda tüm ömrümü harcadığım yer gibi gözüküyordu bana. Aksini düşünen biriyle de anışmamışyım zaten. Bu düşüncemin nesnelliğini kabul etmiş durumdaydım.
Sınıfa girdiğimizde etrafa bir göz atarken aynı zamanda kimseyle de göz göze gelmemeye çalışıyordum.
Tanımadığım birçok insanın bulunduğu bu sınıfta biriyle göz göze gelmek, vücudumdaki yüm damarların gerilip düğüm olmasını sağlayacak derecede bir aksiyondu benim için. Buna özgüven eksikliği değil, tanımadığım insanlarla göz teması kurmaktan hoşlanmıyorum ismi veriyordum.
Sınıfta yalnızca üç kişilik boş yer vardı. Duvar kenarında en arkada iki kişilik bir sıra ve bir de, ön sıralarda bir kızın yanı boştu.
Cemre uzaktan göremediği için o ön sıraya, o kızın yanına geçti. Ben de tek başıma en arka sıraya geçtim. Henüz kimseyi sıra arkadaşı olabilecek kadar tanımadığımı düşünecek olursak, yalnız oturmak çok da kötü gözükmüyordu. Benim gözümden bakınca ise tüm sıraya yayılabileceğim gerçeği sayesinde mükemmel bir okul dönemine adım atmış olabilirdim.
Ben yanımda kimsenin olmamasını fırsat bilerek sırama çok kıymetli okul gereçlerimi yerleştirirken bu sırada okul grubundaki çocuk, yani şu uyuz olan, Ateş adındaki çocuk, yanında iki kız ve bir erkek arkadaşıyla birlikte sınıfa girdi.
Tam anlamıyla mükemmel (!) Bu senenin mükemmel geçeceğiyle ilgili düşüncemi o an bir kenara bıraktım, aptalları çeken bir mıknatıs olduğumu kabul ettim ve kaşlarımın olabildiğince normal yerinde durması için çabaladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALEV ALEV
Teen FictionGÖRKEM'DEN... Ben aşka inanmayanlardandım. Belki azınlık gruptaydım. Belki beni aşka inandıracak biri çıkmadı karşıma. Belki bu yüzden o güne kadar hiç sevgilim olmadı. İhtiyaç da duymuyordum zaten. Onunla tanışana kadar... Onu böyle delicesine seve...