(Multide Ateş var.🔥❤️🔥)Görkem'den...
Boğazım düğümlendi. Söyleyecek tek kelime, bu durumu anlatacak, bugünün ve geçen on yılın hesabını verebilecek olan kimse yoktu. Bir anne, oğlunun çocukluğunu kaybetmişti. Bir çocuk, annesini, insanlara güvenini kaybetmişti. Yıllarca beklediğiniz eksik yanınız, yaranız kapandığında, eski kadar acıtmadığında, vazgeçtiğinizde, umudu kestiğinizde gelirdi tüm beklenenler değil mi? Bu da kaderin bir cilvesi, belki bir tesadüf, belki de yalnızca hayat...
Karşımda çaresizliğin tablosunu gördüm. Oğlunu hatırlamayan, öğrendiklerini kaldıramayan, yorgun bir kadın; her şeye rağmen annesinin yüzünün her köşesini hafızasına kazımış, sevgisini ve özlemini öfkesiyle örtmeye çalışan, başaramayan, annesi ve on yılı çalınmış bir evlat gördüm. Tüm kötü anılarını unutturmak istediğim, yaralarını sarmak için geldiğim adam şimdi hiç olmadığı kadar yaralı ve kan revan içindeydi.
İnsanın yüreği kanar mıydı? Hem de dibine kadar... Gözünden akan her yaş, aslında yüreğinden akan kanın yansımasıydı. Aldığın tüm darbeyi, tüm yükü yüreğin taşır. Bu yüzden tüm yaraların yüreğindedir. Karşımda gördüğüm, Ateş'te gördüğüm yürek çokça yaralıydı. Çokça kanamıştı. Çok ağırlık kaldırmış ve şimdi çok yorgundu. Tek bir çizik daha kaldıracak gücü olmasa da dik durmaya çalışan yorgun savaşçıydı. Perde arkasındaki gizli kahramanlardandı.
Oysa hiçbirimiz tahmin etmezdik o kalbin bu kadar yaralanacağını çocukken. Hepimiz aynı masala inanırdık. Kalp yalnızca kan pompalar yalnızca aşık olur, sever sanırdık. Çok yazık ki büyüdük. Yaralar alarak büyüdük. Düşe kalka büyüdük. Hiçbir yara bandının kapatmayacağı, hiçbir ilacın iyileştirmeyeceği yaralar aldık. Çok ders aldık, insanlara karşı gardımızı aldık, insanlıktan, merhametten nasibimizi aldık. Ama o yaraları açan insanları hiç örnek almadık. Onlara hiç hayran olmadık.
Karşımdaki yaralı adama, yorgun kadına baktım. Gözlerimi kaçırdım. Ağladım. Bu manzaranın hesabını kimse veremezdi. Deniz teyze bayılınca Ateş, "Anne!.." diye bağırdı. Deniz teyze düşecekken onu belinden yakaladı. Yüzüne yavaşça vurdu birkaç kez. Onu hemen arkasındaki koltuğa yatırdı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve koltuğun önünde diz çöktü. Deniz teyze derin nefesler alarak hafifçe araladı gözlerini. Çok korkmuştum. Donup kalmıştım. Panikle ayağa kalkıp Ateş'in yanına gittim. Ona destek olmak için yanında gelmiştim ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Görkem, bir yerden su bul." dedi Ateş. Çok gergindi. Başımı sallayarak onayladım onu. Koşarak mutfağa gittim.
Hızla tek tek dolapları açarak bardakların olduğu dolabı buldum. Bir bardak çıkardım. Tezgahta duran su şişesinden su doldurup hızla salona döndüm. Deniz teyze yavaşça doğruluyor gibiydi. Hemen suyu Deniz teyzenin ağzına doğru uzatıp içmesini sağladım. Yalnızca birkaç yudum aldı. Kendine gelmeye çalışıyordu. Ateş bardağa uzanıp elimden aldı. Bardağın içine parmaklarını sokup elini ıslattı. Islak elini önce Deniz teyzenin göğüs kafesinin üzerine, daha sonra da yüzüne sürdü. "İyi misin?" diye sordu.
Garip bir ses tonu, buruk bir ifadeydi. Aynı anda birçok his taşıyordu. Onu çok özlediği her halinden belli oluyordu ama araya giren on yıl çok şey götürmüştü. Mesafe getirmişti geçen on yıl. Birkaç duvar örmüştü anne-oğul arasına. Geçen on yılın eksiltemediği tek şey sevgiydi. Ateş'in gözündeki sevgi, o dokuz yaşında terk edilmiş küçük çocuğunkiyle eş değerdi.
Deniz teyze onaylamak için başını yukarı aşağı salladı. "İyiyim." dedi kesik kesik. Ateş başını sola doğru çevirip derin bir nefes aldı. Çok zorlanıyordu. Dik durmakta, ayakta kalmakta ve belki de yıkılmamakta çok zorlanıyordu. Onu böyle görmek bana iyi gelmiyordu. Göğsüm sıkışıyordu. Sanki onun tüm acısını kendi yüreğimde hissediyor gibiydim. Yürekten bağlandığımızın bir kanıtı mıydı bu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALEV ALEV
Teen FictionGÖRKEM'DEN... Ben aşka inanmayanlardandım. Belki azınlık gruptaydım. Belki beni aşka inandıracak biri çıkmadı karşıma. Belki bu yüzden o güne kadar hiç sevgilim olmadı. İhtiyaç da duymuyordum zaten. Onunla tanışana kadar... Onu böyle delicesine seve...