- Senin teninin, yüreğinin tek noktasına değecek ufak bir kıvılcıma, okyanus olurum!
- Deniz KAŞDAŞAteş'ten...
Babamın dolu dolu olan gözlerinin aksine benim gözlerimde yalnızca öfke vardı. Annem ise, arkadaşı sandığı adamın onu aldatan, oğlundan koparan, hayatının on yılını çalan eski eşi olduğunu bilmenin verdiği şaşkınlık ve gerginlikle başa çıkmaya çalışırken öfke duymak aklının ücra köşelerinde sıkışmış olmalıydı.
"S-sen hatırlıyor musun? Her şeyi..." diyerek kekeleyen babam bozdu sessizliği.
Annem sonunda kaşlarını çattı. Olması gerektiği gibi öfkesi gerçekten gözlerine yansımıştı. Yavaş adımlarla mutfak kapının önündeki babama yaklaştı ve hiç beklemediğim bir hamleyle cevap verdi ona. Sert bir tokat attı yüzüne.
"Hayır! Hatırlamıyorum her şeyi! Oğlumu hatırlamıyorum! Ömrümün ilk otuz yılına dair hatırladığım şeyler, kum taneleri kadar minik! Senin yüzünden!" diye kükreyen anneme babamın o an gösterebildiği tepki yalnızca onu dinlemek oldu.
Kısa bir süre pişmanlık ve mahcup bir ifade yüzüne yerleşti. Gözlerini kaçırarak sonunda birkaç kelime söylemeye yeltendiğinde annem ona engel olmadı.
"Ben bir hata yaptım. Sonra çok pişman oldum. Sana yaşattığım her şey için on yıl boyunca kendimden nefret ettim. Vicdan azabı çektim. Oğlumuzun yüzüne baktıkça, ona yaşattığım annesizlik, onunla eşit oranda canımı yaktı. Ve ben o kızla duygusal anlamda hiçbir şey yaşamamıştım. İnan bana. Sadece ben bir boşlukta gibiydim. Ve bu hatamın bedeli sandığından daha ağır geldi omuzlarıma."
Bu sırada annemin şaşırmasını, biraz afallamasını bekliyordum çünkü ben babamla neden ayrılacaklarını, neden kavga ettiklerinden bahsetmemiştim anneme. Onca yıl sonra aldatıldığını öğrenip bir kez daha aynı acıyı ve hayal kırıklığını yaşamasını istememiştim.
Ben anneme, yalnızca babamla ayrılacakları dönemde hafızasını kaybettiğinde, annemin beni almak istediği için tedavi olmasına izin vermediğinden ve onu kandırarak İzmir'e gönderdiğinden bahsetmiştim. Oysa annem babamın ihanetiyle ilgili yaptığı bu itirafı şaşkınlıkla değil öfkeyle karşıladı.
"Sen hala senin ihanetini umursayacak kadar sana değer verdiğimi mi sanıyorsun? Benim tek önemsediğim şey, oğlum! Benden çocukluğunu çaldığın, oğlum!" diyerek öfkeyle babama bağıran annemin yanına yaklaştım şaşkınlıkla.
"Sana kim söyledi bunu? Ben babamın seni aldattığından bahsetmemiştim. Bu itiraf karşısında şaşırman gerekirdi." diye fısıldadım tedirginlikle. Oysa annemi asıl şaşırtan benim bu sözlerim oldu.
"Ben... bilmiyorum. O, öyle konuştukça... Bana bunu anlatmadığından emin misin?" diye soran anneme karşılık olarak gülümsedim.
"Çok ufak kesitler hatırlıyorsun ama sanırım gelişme var." deyip ellerimi göğsümde birleştirdim. Annem bana buruk bir tebessümle gülümsedi ve derin bir nefes alıp başını yeniden babama çevirdi.
"Anlat şimdi! Dinliyorum! Bak, sakin kalmak için kendimi zorluyorum, görüyor musun? Bana yaşattığın tüm o iğrenç şeyleri yok sayıyorum. Peki, neden bu çocuğa bir baba gibi davranmadın? Annesini İzmir'e gönderirken onun hala bakıma, sevgiye ihtiyaç duyduğunu düşünemeyecek kadar körelmiş miydi zihnin?" diyerek bağıran anneme babamın cevabı hiç gecikmedi bu kez.
"Çünkü kendimi işe vermiştim! Çünkü evdeki her şey bana seni hatırlatıyordu. Sana yaşattıklarımı... Ateş'in bana ne kadar ihtiyaç duyduğunu görebiliyordum. Bunun sebebi senin yokluğundu çünkü! Küçük oğluma annesizliği yaşattıktan sonra istemeden ona babasızlığı da yaşattım. Yanında kalamadım! Yüzüne bakamadım! Anlıyor musun? Onun sana, benden daha çok ihtiyacı vardı ve ben sana yaşattıklarımın hiçbirini söyleyemedim ona! Onu bırakıp gittiğin için sana duyduğu öfkeyi görmeye dayanamadığım için eve erken gelebileceğim günlerde fazladan çalıştım ben. Oğluma duyduğum özlemle, sana yaşattıklarımın verdiğin vicdan azabıyla cezalandırdım kendimi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALEV ALEV
Teen FictionGÖRKEM'DEN... Ben aşka inanmayanlardandım. Belki azınlık gruptaydım. Belki beni aşka inandıracak biri çıkmadı karşıma. Belki bu yüzden o güne kadar hiç sevgilim olmadı. İhtiyaç da duymuyordum zaten. Onunla tanışana kadar... Onu böyle delicesine seve...