(Multide Ozan ve Görkem'in kuzeni Emre var...)
Eve geldiğimizde evde sadece Serpil Teyze ve Ozan vardı.
Serpil Teyze bizim alt komşumuzdu. 18 yaşında bir oğlu vardı ve ayrı eve taşınmıştı geçen yıl. Zavallı kadın yalnız yaşıyordu ve gündüzleri biz evde yokken de üç yaşındaki kardeşim Ozan'la ilgileniyordu.
Biz kapıdan içeri girer girmez Ozan kucağıma atladı, "Ablaaa!" diyerek. Onu kucağıma aldım, öptüm. Serpil Teyze, "Hoşgeldiniz kızım. Gelin, size yemek ısıttım." dediğinde gülümseyerek içeri geçtim. Bu sırada Serpil teyze sözüne devam etti. "Görkem, sen evdeysen ben de eve gideyim artık. Pazara falan gideceğim."
"Sağ ol Serpil Teyze. Sen git biz evdeyiz."
Serpil Teyze, terliklerini giyerken, "Kızım, ben cumartesi oğlumun evine gideceğim. Annen evde mi? Ozan yalnız kalmasın." dedi.
"Git Serpil Teyzecim. Annem cumartesi günü izinli. Sen de özledin Kıvanç'ı."
Kıvanç'la çocukluk arkadaşıydık. Birlikte bu mahallede büyümüştük. Henüz bir yıl bile olmamıştı taşınalı. Neden annesini bir başına bırakıp gitti diye çok uzun süre düşündüm. Ama mantıklı bir açıklama bulamıyordum. Ama sık sık gelip annesini ziyaret ederdi.
Serpil Teyze, "Valla, burnumda tütüyor." dedi bana.
Ozan'a öpücükler atıp, bir alt kattaki evine gitti. Cemre, Ozan ve ben de içeri girdik.
Serpil Teyze, annemle dün sardığımız sarmaları ısıtmıştı bize. Daha doğrusu annemin sardığı sarmaları. Yani arada ben de deniyordum ama bir türlü olmuyordu. Annemin sardıkları kalem gibi ince olurken, benimkiler odun gibi oluyordu.
Biz yemek yerken Ozan da çizgi film izliyordu. Yemekten sonra sofrayı topladık. Ozan televizyon izlerken uyuyakalmıştı. Zaten her gün bu saatlerde uyurdu. Onu odama götürüp yatırdım.
Evet odama götürdüm, çünkü Ozan yalnız uyuyamıyor. Bu yüzden benim odamda kalıyor. Onu yatırdıktan sonra salona, Cemre'nin yanına geçtim. Cemre telefonda bir şeyler yapıyordu. Başımı telefonun ekranına uzatıp, "Ne yapıyorsun?" dedim. Başını telefondan kaldırmadan cevap verdi. "Film bakıyorum. Bilgisayardan açar izleriz. Sen de mısır patlat." dedi. "Emredersiniz!" diye sitem edip mutfağa gittim. Arkamdan güldüğünü duydum.Tencere ve mısır çıkardım. Mısırı tencereye döküp, biraz yağ ve tuz ekledim. Ocağı yaktım. Ve bilin bakalım neyi unuttum!
Tencerenin kapağını kapatmadığımı etrafa mısırlar uçmaya başlayınca fark ettim ve tahmin edersiniz ki biraz geç kalmıştım. Sanki başarabilirmişim gibi havada mısırları yakalamaya çalıştım. Tabi ki sonuç başarısız!
Ben bağırırken bir anda Cemre koşarak mutfağa giriş yaptı ve gördüğü manzara ile şoka girdi. "Görkem, sen ne yaptın böyle!" dedi. Koşarak tencerenin kapağını kapattım. Cemre yeniden bağırmaya başladı. "Görkem, daha çok gencim!".
O sırada Ozan'ın ağladığını duydum. "Ölmek istemiyorsan hemen süpürgeyi al ve burayı süpürmeye başla!" dedim. Cemre hiç itiraz etmeden başını salladı ve süpürgeyi almaya gitti. Ben de Ozan'ın yanına gittim. Ozan dudağını bükmüş, yatakta oturarak ağlıyordu. Onu sakinleştirip kucağıma aldım. Mutfağa döndüm. Cemre çoktan süpürmeye başlamıştı. Ozan'ı masaya oturtup ona şeker ve çikolata verdim. O bunlarla oyalanırken ben de gidip paspas kovasına su ve deterjan doldurdum. Mutfağa dönüp, Cemre'nin süpürdüğü yerleri silmeye başladım. O sırada kapının açıldığını duyduk.
Annem içeri girdi. "Neredesiniz siz? Bir saattir zile basıyorum!" dedi ve mutfağa yöneldi. Bizi görünce şaşkınlıkla, "Ne istiyorsunuz siz?" dedi. Başta durumu anlamadım. Cemre kolumu dürtünce beynimde bir ampul yandı sanki. "Yok canım! Ne isteyeceğiz? Valla darılıyorum anne. Ben bir şey isteyeceğimde mi temizlik yapıyorum?" deyince annem gayet ciddi bir tavırla, "Evet!" dedi. Evet, haklıydı.
Ben de konuyu daha fazla uzatmadan söze girdim. Annemi salona çekiştirdim. Cemre de peşimizden geldi. Koltuğa oturduk. Annemin koluna girdim, başımı omzuna koydum. "Annecim, hani ben okul korosuna girdim ya, yarışma için çalışmamız gerekiyormuş. Gruptan bir arkadaşın evinde toplanacağız bu cumartesi. Yani sen izin verirsen..." dedim ve başımı kaldırıp annemin yüzüne baktım. Bana ilk sorusu, "Kız mı?" oldu. Bir süre sustum. Ve çekinerek söze girdim. "Hayır, ama grupta benden başka iki kız daha var." Annem çok kesin bir tavırla, "Olmaz, Görkem. Kafede falan buluşun." dedi. Ofladım, "Anne, kafede enstrümansız nasıl çalışacağız? Lütfen izin ver. Eğer gitmezsem çalışamayız ve gruptan ayrılmak zorunda kalırım. Anne lütfen, lütfen. Söz veriyorum telefonum hep açık olacak. Sana her adımımı haber vereceğim." deyince yavaşça gülümsedi. "Tamam, deli kızım benim tamam. Ama telefonun hep açık olacak. Bir de ben yarın çalışacağım. Serpil ablaya haber ver de Ozan yalnız kalmasın." Bir anda gözlerim büyüdü. "Anne, Serpil teyze yarın Kıvanç'ın yanına gidecekmiş." dedim. Annem de, "O zaman başka zaman gidersin artık." deyince yüzüm asıldı. "Anne, olmaz öyle. Çok ayıp olur. Sırf benim yüzümden tarih mi değiştirsinler." Annem sıkılmıştı artık. Ofladı. "O zaman, Ozan'ı da götür Görkem!" deyince tüm moralim yerlere serildi. Ama başka çarem yoktu. "Tamam anne." dedim çaresizce. "Nasıl gideceksin, ev uzak mı?" diye sordu. Ozan'la otobüse binmem zor olurdu. Zaten Ateş beni evden alabileceğini söylemişti. "Hayır. Çok uzak değil. Beykoz'da. Zaten bir arkadaş alacak evden." dedim. "Tamam. Bana haber ver evden çıkarken. Ozan'a da dikkat et." dedi. "Tamam, merak etme." dedim.
Yanımda üç yaşındaki kardeşimle geleceğimi mesajla haber vermek istemedim! Yarın okulda haber veririm diye düşündüm. O sırada annem mutfaktan bağırdı. "Teyzenler gelecek birazdan yemeğe. Kalkın da bana yardım edin." Oflayarak yerimden kalktım. Aslında Esra teyzemleri çok severdim. Zaten tek teyzem, anne tarafından tek akrabamızdı. Bir oğlu vardı. Yani Emre. Benden bir yaş büyüktü. Onu da severdim. Babamın tüm akrabaları ise, yani babaannem, dedem, halam falan hepsi İzmir'de yaşıyorlardı.
Neyse, koltuğa yayılmış olan Cemre'yi dürttüm. "Hadi, annem çağırıyor." deyince, "Ben misafirim. Sen yardım et." dedi omuz silkerek. Ben de ona yapmacık bir gülüş attım. "Ha ha ha! Ne diyorsun kızım sen. Kendi evinden çok kalıyorsun bizde. Ne misafiri? Hadi yürü!" deyip ayağına tekme attım. "Tamam be!" deyip kalktı. Mutfağa girdik. Annem sofrayı kuruyordu. Tabakları masaya yerleştirdik. Sonra gidip üzerimizi değiştirdik.
Çok geçmeden teyzemler geldi. Muhteşem kuzenim, daha kapıdan girer girmez uyuzluklarına başlamıştı. Kolunu omzuma atıp kafamı kolu ile omzu arasında sıkıştırdı. Cemre de pis pis sırıyordu. Kafamı zar zor kurtarıp, "Bırak beni uyuz!" dedim. onun önüne geçerek mutfağa yürümeye başladım. Arkadan kafama vurdu. Sarsıldım. Uzun tırnaklarımı eline geçirince, "Çek şu toynaklarını benden!" diyerek acıyla inledi. Bu kez ben ona sırıttım. Onun toynak dediği tırnaklar benim tek silahımdı! Yemekten sonra Ozan, Emre'yi esir aldı. Canım kardeşim. Biz de Cemre'yle odama geçtik. Bir süre sonra annemler seslendi. Salona geçtik.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama bizim akrabalar toplanınca konu bir şekilde okula geliyor. Bana üniversitede hangi bölümü seçeceğimi sordular. Hiç düşünmeden "Hukuk." dedim. Yıllardır bunun hayaliyle yaşıyordum. Bana imrenerek baktılar. Uyuz kuzenim Emre'nin kafası pek basmıyordu derslere. Umurunda da değildi zaten. Ama anlayamadığım bir şekilde üniversiteye girebilmişti ve hiç sınıfta kalmamıştı.
Teyzemler gidince biz de Cemre'yle odama geçtik. Cemre benim yatağımda yatıyordu. Ozan'ın kendi yatağı vardı. Ben de yerde yatıyordum. Başlarda her yerim tutuluyordu. Ama buraya baya alışmıştım artık. Odada Ozan uyuduğu için konuşamıyorduk ve bu nedenle hemen uykuya daldım.
(Evet, bir bölümün daha sonundayız. Umarım severek okuyorsunuzdur. Sizin yorumlarınızı tek tek okuyor, tek tek cevaplıyorum. Lütfen sizler de vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.😍❤)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALEV ALEV
Teen FictionGÖRKEM'DEN... Ben aşka inanmayanlardandım. Belki azınlık gruptaydım. Belki beni aşka inandıracak biri çıkmadı karşıma. Belki bu yüzden o güne kadar hiç sevgilim olmadı. İhtiyaç da duymuyordum zaten. Onunla tanışana kadar... Onu böyle delicesine seve...