Bölüm 1

5.6K 95 14
                                    

Not: Hikaye 2018 yılında yazılmaya başlanmıştır.

Afitap

Fransız danteliyle bezeli gelinliğimin -belki de kefen demeliydim- etek kısmını kavrayıp uçlarını kaldırdım. Kir içindeki gelinliğimi tertemiz ev zeminine değdirecek halim yoktu. Önünde sonunda değecek elbet çıkarırken ama bu, kesinlikle eve adım attığım ilk anda olmayacaktı.

Kısa süre içinde dekore ettiğimiz evimiz -ah, cidden mi?- fazla büyük değildi ve bu, kuşkusuz ki evi güzel yapan en güzel şey. Tabii ki kendi evimden büyüktü, ama eminim ki Yusuf Ali Asaf'ın kendi ve ailelerimizin evinden çok çok daha küçüktü. Şu evlilik sürecinde en azından ev konusunda beni dinlediği için kendisine minnettardım ama bunu bilmesine hiç de lüzum yoktu.

Yatak odasına doğru giderken o da peşimden geliyordu. Evin içinde yankılanan sesler bile ayaklarının çocuk mezarı olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Zaten o dev cüsseye küçücük bir ayak, ancak zulüm olurdu.

Düşünsenize. Yaklaşık iki metre bir adam; bir kolu, sizin iki kolunuz kadar -belki de daha fazla; fark edilmesi çok da zor olmayan kaslı ve geniş bir gövde; boyu, çocuklarımın boyundan bile uzun bacaklar -kalınlığı es geçiyorum; son olarak da onları taşımaya çalışan küçük ayaklar...

Hayal ettiğim manzara bana çok komik gelince gülmemi engelleyemedim. Zavallılar için zor bir ömür olurdu kesin.

Bu gereksiz düşüncelerle kapının önüne gelmiştim. Kenara çekilip onun açmasını bekledim.

Önce mal mal yüzüme baktı, sonra kapıyı açıp içeri geçmem için kenara çekildi ve ben, beni şoka sokacak manzara ile karşılaştım.

O YATAĞIN, ODANIN ORTASINDA NE İŞİ VAR?!

Sinirle başımı, solumda duran Yusuf Ali Asaf'a çevirdim.

Ailesi, ismine karar veremeyip "Amaaaan! Hepsini koyalım gitsin işte." demişlerdi sanırım. Ben içimden seslenirken yoruluyordum. Bunlar koyarken cidden her defasında Yusuf Ali Asaf diyecek gücü kendilerinde görebilmişler miydi? Gördülerse helal olsun, zira ben kendimde görmüyordum. Ve lanet olası bir huyum vardı: İnsanlara varsa iki ismiyle seslenir, ikisi arasında tercih yapmazdım. Sonuçta ikinci isim de kullanılmak üzere konulmuştu. Benim düşüncem bu yönde oldu her zaman. Ama ilk defa üç isimli biriyle tanışıyordum. İlk başta üçünden birinin göbek adı veya onun gibi bir şey olduğunu düşünmüştüm. Bana hepsinin gerçek ismi olduğunu söylediğinde -bunu söylerken sesinin sinirli çıktığından emin olabilirsiniz- tabii ki de inanmadım.

Çünkü neden yeni tanıştığım birine inanayım ki?

Adamın işi gücü yok da sana ismiyle ilgili yalan söyleyecek; yetmeyecek, bir de anası - babası çocuğa gerçek olan ve olmayan isimleriyle birlikte hitap edecek. Öyle mi?

Kapa çeneni, iç ses. Sen ne iğrenç bir iç sessin yahu!

Neyse, meraklı ve dedektif kişiliğim sayesinde nikah işlemleri sırasında kimliğine baktım ve gerçekten de resmi kayıtlarda isminin Yusuf Ali Asaf Demirkıranoğulları olduğunu gördüm.

Yusuf Ali Asaf Demirkıranoğulları kız olsa ve evlenseydi... Daha sonra kendi soy ismiyle beraber eşinin de soy ismini alsaydı...

Artık o, bir kişi ismi olmaktan çıkıp kitabeye dönüşürdü.

Yusuf Ali Asaf Demirkıranoğulları Soytürk

Dalga geçilebiliritesi yüksek bir isim...

"Orada pişmiş kelle gibi sırıtarak daha ne kadar dikileceksin? Ayrıca yatağa bakarak aklından her ne geçiyor ve gülüyorsan onu at kafandan!"

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin