Merhabalar herkeseeeeee :)
Şuan feci heyecanlıyım.
Hepinizin Levent Öztürk'ü ne kadar sevdiğinizi biliyorum. Ben de neden Levent kendi gibi biri yetiştirmiyor ki diye düşündüm ve harika bir kurgu düştü aklıma.
Levent ve Canfeda kurgunun özel konukları olacak.
Umarım beğenirsiniz çünkü yorumlarınıza göre bir karar vereceğim. O yüzden yorum yapmadam geçmeyin.
Multimedyadaki şarkıyı ve klibi çok seviyorum. Beni aşka inandırıyor ve Allah'ım nasip et be dedirtiyor.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Hepinizi kocaman öpüyorum.
Buraya başlangıç saatinizi bırakabilir misiniz?
Mercan bugün de diğer sefer ki gibi şanslı olmayı diledi spor salonunun kapısından içeriye girerken. Çünkü onu görmek için tek şansı burası oluyordu. Düşünmeye başladığında ise bu ergence tepkilerine kesinlikle anlam veremiyordu. Onun gibi mantığını kullanan birine göre şu an bile heyecanlanması aptalcaydı ama heyecanlanıyordu işte.
Çantasının askısını omzunda düzelttikten sonra kapıyı itti ve tanıdık o kokuya doğru adım attı. Buraya girebilmesi bile yeni işinin bir olanağıydı. İki sene özel bir hastanede deyim yerindeyse eşek gibi çalıştıktan sonra bu iş ona ilaç gibi gelmişti hatta burası daha da yoğun olduğu halde çalışma şartları ve maaş açısından oldukça konforluydu. Bu kararı aldığı için asla pişman olmayacaktı.
Etrafına çaktırmadan bakarken bugün burada olmadığı gerçeği ile yüzünü buruşturdu. Bugün şanslı gününde değildi demek ki. Telefonunu ve kulaklığını alıp çantasını soyunma odasındaki dolabına kilitledikten sonra koşu bandına çıkmak için tekrar salona döndü. Dalgın dalgın kulaklığının düğüm olmuş kablolarını düzeltirken bir an başaını kaldırması ile onu gördü.
Yeni gelmiş olmalıydı ki daha ayarlarını yapıyordu. Evet bugün de şanslı günündeydi. O her zaman ki duruşu ile arz-ı endam ederken kaçamak bir bakış attı. Siyah bir şort ve beyaz bir spor atlet vardı üzerinde. Başında her zaman taktığı ki- Mercan onu biraz çocuksu gösterdiği için çok tatlı buluyordu. - kırmızı spor bandı vardı. Yine sarıya kaçan saçları bandın üstüne dökülmüştü. Tam bir aydır kendine bu aptallığı yapmasına izin veriyordu. Onu burada gördüğü ilk gündne beri o ergence hoşlantıyı devam ettiriyordu.
Diğer kızlar gibi ne onunla konuşabiliyor ne de selam verebiliyordu. Hatta ismini bile bilmiyordu. Böylesi olmayacak bir hoşlantının hevesine düşmesini sadece ve sadece adamın gerçekten yakışıklı olmasına yoruyordu. Hem diğer kızlar da aşağı yukarı onun gibiydiler çünkü defalarca ona asılan kızları görmüştü. Edemediği cesaretine lanet okumuş, heyecanlanan kalbini mantığının sesi ile doldurmayı bile başaramamıştı.
Usulca yürümeye devam etti ve tam onun sağındaki koşu bandını gözüne kestirdi. Neyse ki hiç ona bakmamıştı yoksa Mercan elinin ayağının birbirine dolaşıp sakarlık yapacağını biliyordu. Sanki o yanında değilmiş gibi davranacaktı. Burada koşmayı o seçmişti sonuçta. Evet ona biraz daha yakın olmak adına b kararı verse de şimdi garip bir şekilde korkuyordu. Bu konularda o kadar tecrübesizdi ki, nerede nasıl davranması gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktu.
Diğer kızlar bir yolunu bulup onunla tanışabilirlerken Mercan bu konuda tam bir faciaydı. Bu yüzden susmayı tercih etti. Ve her zamanki gibi bir şansı iyi değerlendiremedi. Ondan önce bitirdi rutinini ve tahmin ettiği üzere ağırlık kaldırmaya gitti. Şu beceriksizliğine ağlamak istiyordu. Programının bir kısmını yaptıktan sonra dinlenmek için otururken onu elinde telefonuyla içeriye girerken gördü. Tam bir kız onu yanına oturması için davet ederken telefonu çaldı ve izin isteyerek oradan ayrıldı. Nedense kızın yüzünün aldığı o hayalkırıklığına kahkahalarla gülmek istedi. İşin garip yanı ise gülünmesi gereken kişinin kendisi oluşuydu. Tam tamına yirmi dört yaşındaydı ve çoğu arkadaşının aksine flört yeteneği oldukça sönüktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M&A Bir Veliahtın Hikayesi
RomanceOnu gördüğü ilk günden beri boş hayallere kapıldığını düşünen Mercan yeni işine başladığı gün onu karşısında görünce oldukça şaşırır. Bu platonik aşka bir dur demelidir ama bulunduğu şartlar onu hoşlandığı adama doğru itmeye başlar. Bu noktada artık...