Ailecek yemek yiyeceğimizi söyleyen Levent Ersoy yemek bittiği anda işleri olduğunu söyleyerek Yücel ile çalışma odasına çekildi. Doruk'un tepkilerinden yaptığım çıkarımla bu onun için olağan bir durumdu ama cevaplanmayan onlarca sorumla baş başa kalmak benim hiç hoşuma gitmedi.
Yabancısı olduğum bu evde Doruk benimle oturuyor ve merakımı gidermeye çalışıyordu.
"Kaç yaşındasın?"
"19," benden 3 yaş küçüktü. Annesi hakkında soru sormak istiyordum ama alacağım cevap beni korkutuyordu. Belki de benim annem yüzünden annesiyle babasının arası açılmıştı ve ayrılmışlardı.
"Annenle baban boşandı mı? Birkaç saattir buradayım ama Levent Bey karısından hiç bahsetmedi."
Anne lafından sonra Doruk'un anında modu düştü ve saklayamadığı hüznüne beni de misafir etti.
Kötü bir yaraya denk gelmiştim.
"Annem beni babama bırakıp gitmiş. Kim olduğunu neye benzediğini bile bilmiyorum yaşıyor mu öldü mü diye sorarsan da umurumda değil." Anlaşılan o annesiz büyürken ben de baba sevgisinden mahrum büyümüştüm. Acılarımız ortak sayılırdı.
Onun böylesine kişisel bir durumu bana anlatmasını beklemezdim. Yalan söyleyebilir veya beni geçiştirebilirdi ama bana anlatmayı tercih etmişti.
Eline uzanıp sıkmak istedim belki de sarılmak daha iyi olabilirdi ama yapamadım. Gözlerinin doluşunu saklamaktan bile çekinmeyen bu genç adama öylece bakmakla yetindim kaslarım hiçbir harekette bulunmadı.
Neyse ki beynim hala düşünme yetisine sahipti. Konuyu değiştirdim.
"Abin bugün evime geldiğinde babandan patronu diye bahsetti. Neden?" Derin bir nefes alıp kafasını kaşıdı kendisi hakkında düşünmeden her şeyi anlatan çocuk şimdi söylemekte kararsız gibiydi.
"Bunu benim söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama herkes biliyor zaten saklamak saçma olur. Onur abimi küçükken babam evlat edinmiş ve yetiştirmiş." Yücel'in patron veya Levent baba diye hitap etmesi şimdi açıklığa kavuştu.
Yaşadığım çevrede kimsenin kimseyle tam kan bağı yok, önce ablam sonra Doruk. Yakında Burkay kuzenim çıkmazsa artık şaşırmam.
"Peki sen okuyor musun?" Yücel hakkında Doruk'u sıkıştırmak doğru olmayacağı için ilgimi yine Doruk'un hayatına yönlendirdim.
"Liseyi bitirdim ama üniversiteyi kazanamadım zaten kararsızım."
"Neden?" Gencecik bir çocuk neden okumak istemezdi ki?
"Artık günümüzde üniversitenin bir şey kazandırdığını düşünmüyorum. Eninde sonunda babamın işlerini ben devralacağım okumam gereksiz, işleri öğrensem yeterli." Söylediklerine hem hak veriyor hem de okusa çok daha fark yaratacağını öngörebiliyordum ama şimdilik düşüncelerimi kendime sakladım.
"Nasıl yeterli olacakmış bakalım?"
"Okumuş insanları işe alırım onları yönetmeyi bilsem gayet de yeterli olur," düşünceleri beni güldürdü.
Telefonuma bildirim geldiğinde bakışlarım telefonuma kaydı. Burası öyle Yücel'in arabada söylediği gibi değildi arada sırada sinyal kesintisi yaşanan bir yerdi ama genel olarak telefonum çekiyordu.
Mesaj Ayaz'dandı.
'Gün boyu şantiyenin her yerini gezdim telefonumun çekebileceği bir yer bulabilmek için, lanet bir dağ başındayım güzelim ama değdi. Bir süre şantiyede kalmam gerek bana ulaşamazsan sakın endişelenme seni çok özledim ve hoşça kal.'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENGER
General FictionAilesi için her şeyi göze alabilecek, zekası ve cesaretiyle kendine hayran bırakan toprak gözlü bir kadının prangalarından, maskelerinden ve acılarından kurtulmasının hikayesi.