Bölüm 32 "Katil ve Maktul"

2.1K 119 22
                                    


Şu an aynı masada kahvaltı yaptığım üç erkekle geçirdiğim 3.gündü. Bu evde kaldığım iki günde ya bir gerginlik ya da bir çöküntü yaşamıştım. Hala DNA testi yaptırmadığım biyolojik babamla birbirimize bazen sorular yöneltmiş bazen de seslerimizi yükseltmiştik.

Artık bir DNA testi istediğimden emin değildim. Ne anlamı vardı ki? Levent Ersoy kızı olduğum hakkında neden yalan söyleme ihtiyacı hissetsin?

Dayımın dediğine göre annem sadece Bekir Ersoy'a aşıktı ama bir insanın içindeki duygular hakkında ne derece kesin konuşabilirdik? Bir insan birini seviyor gibi görünüyor olabilirdi içten içe başkasına aşık olmadığını nerden bilebilirdik?

Ben bir hata mıydım? Yoksa yasak bir aşkın meyvesi mi? En çok bunu merak ediyordum ve bugün Levent beye artık annem hakkında sorular sormayı planlıyordum.

Cevap ne olursa olsun bir ihanetin sonucuydum. Bu değişmeyecek tek olguydu.

Dünün aksine bugünkü kahvaltı sessiz ve sakindi. Bu sayede karnımı doyurabilecek kadar yiyebilmiştim ama nedense az önce çatalımın ucuyla ağzıma götürdüğüm yumurta dün gece Yücel ile yediğim yumurtanın yanında çok sönük çok lezzetsiz kalıyordu.

Bir süre önce dikkatimi çeken bir detayı masada dillendirmekten çekinmedim "Neden bu evde hiç kadın çalışan yok?" Bahçedeki güvenlikten tut yemeğimizi servis eden çalışana kadar herkes erkekti.

"Özel bir nedeni yok," Yücel'in söyledikleri Doruk'ta bastırılması güç bir gülme isteği bırakmıştı.

"Öyle bir cevap verdin ki kadın düşmanı olduğunu düşünmeye başladım." Öyle olduğunu düşünmesem de Yücel'in üstüne gitmek istedim. 

"Tabi ki kadın düşmanı değilim. Değiliz. Sadece," Konuşmasına es verdiğinde daha da merak etmiştim. Nasıl açıklayacağını bilemiyor gibi bir hali vardı. Levent bey masanın baş köşesinde sessiz kalmış ilgili gözlerle oğlunun kıvranışını izliyordu.

Yücel konuşmayınca Doruk sözü devraldı. "Çalışan birkaç kadın Onur abimi baştan çıkarmaya çalışınca biz de erkek çalışan almaya karar verdik." Bir yandan gülüyor bir yandan anlatıyordu.

Baştan çıkarmaya çalışmak mı? Göz ucuyla solumda oturan Yücel'e baktım baştan çıkarma kelimesini duyduğu an yüzünü sanki aklına kötü bir anı gelmiş gibi buruşturmuştu.

"Neden hoşuna gitmemiş gibi davranıyorsun?" Sessiz kelimelerim merakıma yenik düştü sessiz de olsalar Yücel duymuştu.

"Arzulanmak harika bir duygudur ama karşılıklı olduğunda." Başını bana çevirmiş ciddi sözlerle gözlerime bakarak söylemişti tüm bunları. Ona hak verdiğimi belli edercesine başımı salladım.

"Oğlumun namusuna göz koyanları kapının önüne koyarım." Levent beyin durumdan oldukça eğlendiğini belli eden ses tonu bakışmamızı bölmüş ona bakmamı sağlamıştı.

"Baba bana sataşıyorsun ama sana gözlerini süzen senin için kalpli krepler yapan Suzan teyzeyi unutmadım." Yücel'in sözlerine Levent beyin homurtuları Doruk'un ise daha fazla tutamadığı kahkahaları karıştı.

"Keşke bir muhallebiciye gitseydiniz Suzan teyzeyle be baba." Şimdi de Doruk babasının üzerine oynuyordu. Levent bey de iki oğlunun onunla alay etmesinden hiç hoşlanmadığını mimikleriyle gösteriyordu.

"Şunlara bak sıçtığım boklar bana yüzme öğretiyor." Levent beyin dediği söz aklıma meşhur deve hikayesini getirdiğinde bu sefer kendimi engelleyemediğim bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan. Ellerim dudaklarımın üstüne kapanmış sanki sesleri gizleyebilecekmiş gibi yer edinmişti ama kıkırtım sürüyordu.

SENGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin