Bölüm 56 "Bir Bebeğin Ahı"

2.2K 121 58
                                    

Yoğun bir hafta sonunun ardından daha sakin geçmesini umduğum pazartesi gününe biraz geç başlamış alelacele Electraya gitmeden önce evde ağzıma bir şeyler tıkıştırıyordum. Telefonum çaldığındaysa arayanın Yücel olması kalbimin hızlanmasına sebep oldu. Bir haftadır işlerden dolayı yoğun olsak da bazen birbirimize bakarken yakalanıyor bazense uzun sohbetler edip birbirimizi yakından tanımaya çalışıyorduk. En sevdiği yemeğin etli dolma olduğunu bile öğrenmiştim.

Yüzümdeki gülümsemeyle çağrıya cevap verdim. "Selam, Electrada mısın ben de 20 dakikaya geliyorum."

"Aslında bugün ben gelemeyeceğim gibi duruyor onu haber vermek için aradım." Sesindeki sıkıntıyı soluğumda bir şeylerin ters gittiğini anladım.

"Yücel bir sorun mu var?" Acaba şirkette fazla mı yorulmuştu o yüzden mi gelmek istemiyordu?

"Doruk biraz hasta onu bırakmayayım."

"Hasta mı? Geliyorum ben de." Telaşıma engel olamadım.

"Aslında gelmene gerek yok ben ilgileniyorum." Bunu hayatta kabul edemezdim. Doruk'u görmeden içim rahat etmezdi.

"Geliyorum dedim Yücel. Sen Sezer'e söyle idare etsinler bugün hadi görüşürüz." Telefonu kapattığımda adamın suratına kapatmış gibi olmuştum ama acele etmeliydim. Ceketimi üstüme geçirip evden çıktığımda önce markete uğradım. Samet'in çorbasının onlara göre iyileştirici özelliği olabilirdi ama kardeşimin zehir gibi acı çorbayı içmesini istemiyordum ben yanmıştım onun yanmasına gerek yoktu. Manav reyonunda tüm meyve ve sebzelerden seçip sepetime kemik suyu kavanozunu da attım. Evlerinde ne eksik ne fazla bilmediğim için ıhlamur bal nane limon da sepette yerini almıştı. Ödemeyi yapıp Rüzgarıma ilerlerken yağmur yağmaya başladı. Yağmur damlalarını ceketimde hissetmek beni gerse de zaman kaybetmeden yola koyuldum. Arabanın üstünü kapatmıştım ama şehirden uzaktaki eve varana kadar içeri su alacağını biliyordum. Eski model aracım yağmurlu havalarda kullanılmaya pek elverişli değildi özellikle 45 dakikalık yol yapacaksam. Neyse artık sonra çaresinde bakardım bu durumun şimdi yola odaklanmalıydım.

Sonunda büyük demir kapının önüne geldiğimde otomatik kapı arabamı görünce görevliler tarafından açtırıldı. Kulübenin içindeki görevliye küçük bir korna ile selam verdiğimi iletirken o da saygılı bir biçimde başının sallamakla yetinmişti. Arabamı park edip indiğimde iki görevli şemsiyeleriyle yanıma yaklaştılar. "Direnç hanım hoş geldiniz." Beni şemsiyeyle yağmurdan korumaya çalışıyorlardı ama gittikçe hızlanan bu yağmurda neredeyse imkansızdı.

"Hoş buldum arka koltukta poşetler var bana yardım eder misiniz?" Onlar poşetlere yönelirken ellerindeki şemsiyeyi alıp bu sefer benden uzun adamlara ben şemsiye tutmaya çalışıyordum. Biraz zor olsa da iki elimde şemsiye yanımda poşetleri taşıyan adamlarla evin içine kadar girebildik.

"Rica etsem mutfağa bırakabilir misiniz?" Islak şemsiyeleri kapının kenarındaki şemsiyeliğe bırakırken çoktan ıslanmış kot ceketimi üzerimden çıkarıp askılığa astım. Görevliler mutfağa yöneldiğinde Yücel de merdivenlerden iniyordu.

Bakışlarımız buluştuğunda gülümsedik. Karşımda ev haliyle duruyordu ve çok tatlıydı. Etrafa temkinli bakışlar atarak yanıma yaklaştı. "Hoş geldin, ıslanmışsın." Sıcak parmaklarını soğuk yanaklarımla buluşturup yüzümdeki yağmur damlalarını silmeye çalıştı.

"Kururum şimdi ev sıcak." Ben de ona dokunmak istiyordum ama bir haftadır cesaretimden eser yoktu sanki onu öpmüştüm ve tüm cesaretimi orada bitirmiştim.

Adım sesleri geldiğinde Yücel hızla parmaklarını yüzümden ayırıp gelenlere döndü. "Direnç hanım paketlerinizi bıraktık. İyi akşamlar."

SENGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin