Melisa'dan
Zile bastım, ne kadar belli etmemeye çalışsam da korkuyordum. Yusuf'a bu kadar yaklaşmışken tekrar ondan koparılmaktan çok korkuyordum.
Etrafıma bakınıp duruyordum sürekli. Çok geçmeden kapının sesiyle önüme döndüm. Kapı tamamen açıldı, Yusuf'tu karşımdaki. Direkt içeri girip Yusuf'un boynuna atladım. Bir süre hiçbir şey demeden sarıldık birbirimize, daha sonra Yusuf'un hıçkırıklarını duyduğumda ağlamaya başladığını farkettim.
Ayrıldım ondan, yüzünü avuçlarım arasına alarak minik öpücükler bıraktım yanaklarına.
Yusuf: Ne-nerdeydin güzelim sen? N-niye bı-raktın beni?
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
Ben: Bırakmadım sevgilim. Bak burdayım, yaşıyorum. Daha doğrusu yaşıyoruz.
Anlamaz gözlerle baktı Yusuf bana. Bebeğimizi öldü bildiğini biliyordum.
Ürkek hareketlerle kollarını belime sardı. Sımsıkı tutuyordu, ama sıkmıyordu. Sanki ne olursa olsun seni bırakmam, ama seni de boğmam der gibi bir hali vardı.
Yusuf: Bizim kızımız ölmedi değil mi?
Ben: Ölmedi sevgilim.
Başını yukarı kaldırdı, yanaklarından yaşlar süzülmeye devam ederken güzel dudakları muhattabına heyecanlı bir şeyler anlatıyor gibi kıpırdıyordu. Sanırım dua ediyor diye düşündüm. Bir süre sonra indirdi başını, beni kucağına aldı. Ellerimi ensesinde birleştirip başımı göğsüne yasladım. Derin derin nefes aldım, kokusunu özlemiştim.
Bahçeye götürdü, direkt çimlerin üstüne oturuverdi. Bir elini karnıma yerleştirdi, yavaş yavaş okşamaya başladığında yine içimde o hareketliliği hissettim. Tekrar yüzüme baktı, gülümsüyordu. Bir süre sonra kahkahalar atmaya başladı. Bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Korktum, doğruldum hemen. Bu çocuk bir haftada ne hale gelmişti?
Korkuyla ellerimi tuttu hemen. ''Korkma.'' diye fısıldadı, ''Ben iyiyim.''. Parmaklarımı okşuyordu yavaş yavaş.
Yusuf: Hastaneye götürdük seni hemen, doktorun çıktı, bebek öldü dedi. Sonra tekrar girdi, bu sefer de senin öldüğünü söyledi. İşte o zaman dedim, Yusuf sana bundan sonra yaşam yok diye. Biliyor musun güzelim, bu herkesin bir hafta olarak tabir ettiği ama benim için binlerce yıl süren bu zaman diliminde ben defalarca yanına gelmeyi diledim Allah'ımdan. Dün en sonunda bu işi kendim bitireyim dedim, herkes uyuduktan sonra gece yarısı ipi hazırladım. Sonra bir uyku bastı, oturduğum yerde uyuyakalmışım. Sen geldin rüyama. Yusuf, yapma, geleceğiz dedin. Sana inandım. Hemen sabahında adli tıpa yazdığım mektuba cevap geldi. Senin orda olmadığını söylediklerinde büsbütün arttı umudum. Gün boyu seni bekledim, ve sonunda geldin.
Ağlamıyordu artık, bana en içten şekilde gülümsüyordu. Bana tekrar sarılıp defalarca saçlarımı öptü.
Yusuf: Hoşgeldin yaşama sebebim, evine hoşgeldin.
Göğsüne gömdüm başımı, ellerim tir tir titrerken gözlerimden ardı ardına sıcacık yaşlar düşüveriyordu yanaklarıma. Yuvama, kendimi en güvende hissettiğim yere geri dönmüştüm sonunda. Yusuf yanağımı okşarken kısık sesle ''Evimize girelim bitanem, üşümeyin.'' dedi. Onu dinleyip kucağından kalktım.
Yatağımıza girdiğimizde yaşadığım huzuru hiçbir şeye değişmezdim. Yanımda yatmakta olan adamın mutluluğunu da... Tekrar sarıldı bana, ve günler sonra güzel bir uyku uyumak için kapattım gözlerimi.
***
Sabah kapıdan gelen seslerle açtım gözlerimi.
Nasibe: Oğluum, uyan artık bak geç kalacaksın!