28. BÖLÜM

393 21 35
                                    

1 HAFTA SONRA
Doğduğum, büyüdüğüm ve benim için gerçekten çok önemli olan bu güzel şehirden, Sivas'tan bugün ayrılıyoruz. Bir hafta boyunca Yusuf'la karış karış gezdik çocukluğumuzun geçtiği yerleri. Her adım attığımda sanki binlerce hatıra hücum ediyordu beynime. Nasibe Annem seslenince düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm.

Ben: Buyur annecim?

Nasibe: Gitmeseniz olmaz mı kızım?

Kafamı önüme eğdim. Sonuçta gitmeyi isteyen ben değildim, Yusuf'tu. İki gündür bir an önce gitmek istiyordu. Sürekli babasıyla bir şeyler tartışıyordu. Artık endişelenmeye başlamıştım.

Yusuf: Olmaz anne.

Nasibe Annemin yanına gittim ve elini öptükten sonra sarıldım.

Ben: Kendine iyi bak, annem.

Nasibe: Sen de güzel kızım, sen de.

Ben Rahmi Babamın da elini öperken Yusuf da Nasibe Annemle sarılıyordu.

Uzun bir vedalaşmadan sonra arabaya bindim. Camdan onlara el salladıktan sonra Yusuf sonunda arabayı çalıştırdı. Biraz gittikten sonra çeşmeye yaklaşmıştık.

Ben: Yusufum biraz yavaş gider misin, çeşmeye son bir kez daha bakayım.

Yusuf: Tamam da son kez ne demek ya, bidaha geliriz.

Umutla konuştum.

Ben: Geliriz dimi?

Yusuf: Geliriz tabii.

Biz yavaş yavaş giderken bir anda yolun ilerisinde bizimkileri gördüm. Tam aralarına girdikten sonra durduk ve arabadan indik. Ben inince Erva, Ceren ve Selin yanıma geldiler ve sarıldık.

Yazardan
Melisa kızlarla sarılırken Yusuf da arkadaşlarının yanına gitmişti. Onlarla teker teker sarıldıktan sonra neden gittiğini anlattı.

Yahya: Oğlum Melisa kalsa ya o zaman, kız ne yapacak orda bir başına.

Yusuf: Sorma ya, ben de öyle düşündüm ama işte. Hem üç gün sonra gidicem oğlum ben, o zamana kadar size yemin ediyorum bir dakika fazla görsem kâr benim için.

Recep buruk bir şekilde gülümsedi.

Recep: Vay be, aşık.

Yusuf söylenmesi çok güzel olan bu kelimeyi taşımanın çok zor olduğunu biliyordu. Gözlerinde biriken iki damla yaşla tekrar arkadaşlarına döndü ve onlara sarıldı.

Melisa ise her şeyden habersiz kızlarla gülüşüyordu. Yusuf ona baktı. Ona nasıl söyleyecekti ki? Nasıl diyecekti ben gidiyorum diye? Onun üzülmesine dayanabilecek miydi? Bu kadar çaresiz olmak canını o kadar yakıyordu ki... Sessizce ağladığını farketmedi. Gözyaşları yanağını yağmur damlaları gibi ıslatıyordu. Melisa arkasını dönünce Yusuf'u gördü. Yavaşça yanına geldi.

Melisa: Ağlama Yusufum, ağlama. Sen ağlarsan dayanamam ne olur ağlama.

Yusuf cevap vermeden sarıldı Melisa'ya. 'Ben ne yapıcam sensiz?' diye düşünüyordu.

Melisa: Daha iyi misin?

Yusuf: Hiç olmadığım kadar.

O sırada Erva Yahya'nın yanına gitmiş, ona kendi tabiriyle, favori çiftini gösteriyordu.

Erva: Çok tatlı değiller mi?

Yahya: Evet.

Melisa'dan
Sonunda İstanbul'a gelmiştik. Eve gidince Yusuf komşumuzdan Zimba'yı aldı. Zimba'yı eve getirince kucağıma aldım ve başını okşadım. Onu çok özlemiştim. Yusuf yanıma oturup bir süre bizi izledi, sonra telefonunu çıkarıp fotoğrafımızı çekti. Fotoğrafa bakmak istediğimde gösterdi. Çok çirkin çıkmıştım.

Ben: Yusuf sil bunu ya çok çirkin çıkmışım.

Yusuf telefonunu kilitleyip cebine attı.

Yusuf: İçinde senin olduğun hiçbir şeyi silmem ben.

Sonra kucağımdaki Zimba'ya baktı.

Yusuf: Seni de çok özleyeceğim.

Ben: Özleyeceğim mi?

Yusuf bir anda panik oldu.

Yusuf: Ha şey, öz-özledim dedim.

Yusuf benden bir şey saklıyordu, buna emindim.

Ben: Aşkım anlatmak istediğin bir şey mi var?

Yusuf Zimba'yı kucağımdan alıp yere bıraktı ve ellerimi tuttu.

Yusuf: Zamanı geldi.

Ben: Neyin zamanı geldi Yusuf taksit taksit anlatma.

Yusuf: Ben, ben gidiyorum.

Sadece SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin