Melisa
Yusuf'la konuştuktan sonra telefonu kapattım ve kalktım. Üstüme rahat bir şeyler giydikten sonra Defne'yi de alıp oturma odasına geçtim. Tahmin ettiğim gibi annem ve babam hala oturuyorlardı.
Annem: Uyumamışsın kızım?
Ben: Uyuyamadım anne. Defne de uyumadı zaten.
Başını salladı, yanına oturup Defne'yi ona verdim.
Annem: Oy benim güzel kızım, sen de mi kardeşi bekliyosun bizimle? Yerim senin o yumuk gözlerini.. Oy babaannesi kurban olsun!
Defne de sanki anlıyormuş gibi gülüyordu onun bu laflarına.
Ben: Anne sen Defne'ye bakabilir misin? Yusuf gelirken birkaç şey getirin, yarın filan gelenler olur dedi de, bişeyler hazırlamak lazım.
Annem: İyi akıl etmişsiniz kızım. Şimdi o telaşta bunu düşünmemişlerdir. Zaten hazırda bir şeyler vardı, yetmeyecekse yanına bir çeşit daha yaparsın.
Ben: Tamam anne. Yarım saate hallederim, gideriz sonra.
Tam kapıdan çıkıyordum ki annem durdurdu.
Annem: Kızım bebek doğmuş mu haberin var mı?
Ben: Az önce Yusuf'la konuşurken daha bekliyorlardı ama şuan noldu bilmiyorum. Ama mesaj falan atar zaten, telefonum orda.
Elimle koltuğun üstünü gösterdikten sonra mutfağa geçtim.
***
Bir saat kadar sonra hastaneye varmıştık. Evdeyken uyumamak için gözlerini bile kırpmadan duran inatçı kızım araba hareket ettiği gibi uyumuştu, hala uyuyordu. Arabadan inmeden onu battaniyesine iyice sardım ve öyle indim.Yusuf nerde olduklarını söylemişti, ve zaten katın girişinde bizi bekliyordu. Defne'nin uyuyor olduğunu gördüğünde biraz yüzü düştü.
Yusuf: Hani uyumuyordu bu cadı?
Ben: Gelirken uyudu, uyanır birazdan.
Defne'yi ona verdim, sonra annemin elinden getirdiklerimizden alıp içeri girdim.
Ben: Biz geldik!
Erva: Hoşgeldin ablam nerde kaldınız yaa
Elimdekileri kenara bırakıp Erva'nın yanına yaklaştım.
Ben: Sorma canım, neyse boşver onu, iyi misin?
Erva: İyiyim evet, sadece biraz yorgunluk var o kadar.
Elini tuttum.
Ben: Geçicek o da, merak etme.
Gözlerim bebeği aradı odada, göremedim.
Ben: Ee, bebek nerde?
Erva: Çok zor doğdu abla. Şuan da hemşireler götürdüler, testler filan varmış galiba. Yahya da duramadı, gitti peşinden.
Anladım anlamında başımı salladım. Birkaç dakika içinde bebeği de getirmişlerdi zaten.
Annem: Adını ne koymayı düşünüyosunuz kızım?
Erva: Güneş olucak adı.
Ben: Yaa ne güzel, bu güzelliğe de o yakışırdı zaten.
Yahya: Dimi? Demezsem olmaz, anası kılıklı çünkü.
Güldüğümüzde Yusuf kucağında Defne'yle biraz Güneş'e yaklaştı.
Yusuf: Hazır ikisi de uyuyorken bi fotoğraf mı çeksek, ne dersiniz?
Erva: Olur abi, yatır yanına.
Güzel bir şekilde yan yana yatırdılar ikisini de, ve sonra ilk fotoğraflarını Yusuf çekti.
Yahya: Biz beraber büyüdük, onlar da biz gibi olacaklar.
Yusuf duygulanmış olacak ki, sarılmakla yetindi. Annelerimize bu dakikalar ağır gelmişti zaten, onlar ağlıyordu. Bu duygusal dakikaları bölen Kerem oldu. Bebeklere yaklaşıp yakından bakmaya başladı.
Kerem: İkisi de çok güzel.
Son dediği bizi çok güldürmüştü.
Kerem: E ben hangisiyle evlenicem?
Herkes, en çok da Berk buna gülerken Yusuf ve Yahya fena bozulmuştu.
Yusuf: Git lan kızımı vermem kimseye.
Yahya: Al benden de o kadar!
Recep: Lan ne abarttınız bebek daha onlar.
Berk: Tamam bebekken anlaşalım diye şey ettik biz de.
Yusuf yavaş yavaş salladı başını.
Yusuf: Ben seninle bi anlaşıcam şimdi..
Elimle onu işaret ettim ve gülerek konuştum.
Ben: Kendisi ben daha yeni doğmuşken beni babamdan istemiş arkadaşlar.
Yusuf: Seni kaçıramazdım. Hem o ayrı. Kızımı kimseye vermiyorum, o kadar.
Ceren: Ayy bunlar şimdiden girmişler o psikolojiye..
Yahya ellerini önünde bağladı ve dönmeden konuştu.
Yahya: Eğer kızınız olursa sen Recep'te görürsün yenge psikolojinin kralını. Erkek sinek uçurmaz.
Recep: Lan ben siz gibi mağara adamı mıyım?
Yahya: Büyük konuşuyosun, ama görcez.
Erva: Tamaam kimse kimseye bişey vermiyor, Kerem sen de erken rezervasyon yaptırıyor gibi, büyü de öyle düşünürüz.
Erva'dan yüz bulan Kerem annesine döndü.
Kerem: Güneş daha mı güzel sanki, ne dersin anne?
Yahya: Valla elimde kalırsın çocuk!
Kerem gülerek babasının yanına kaçtı. Kısa süren sessizliği bozan Defne'nin ağlaması oldu.
Yusuf: Günaydın kızıım
Yusuf onu kucağına aldı ve kısa sürede susturdu. Gözlerinden uyku akıyordu, ama kendini ayakta durmaya zorluyordu. Sadece Yusuf değil, neredeyse herkes öyleydi. Zaten çok durmadan kalkmıştık.
Eve geldiğimizde güneş doğmak üzereydi. Herkes uyumak için odalarına dağıldı. Yusuf girer girmez direkt kendini yatağa attı.
Yusuf: O kadar yorgunum ki..
Ben: Normal bitanem, kaç saattir ayaktasın. Ama rahat birşeyler giy de yat, üstündekiyle uyuyamazsın.
Defne'yi yerine yatırdım. Yusuf gülerek konuştu.
Yusuf: Ona bile halim yok.
Başımı salladım ve ona döndüm.
Ben: Tamaam ben hallederim.
Yüzünü gömdüğü yastıktan başını kaldırdı ve bana dönüp sinsice güldü.
Ben: Hiih fesaat, ben iyilik olsun diye diyorum bu ne anlıyor ya..
Yorgunluğu sanki bir anda uçup gitmiş, gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Yusuf: İki türlü de iyilik olur, hem sen gelsene bi şöyle
Güldüm ve yanına uzandım. Üstüme çıkıp saçlarımı okşamaya başladığında gülüyordu.
Yusuf: Canım karım benimm
Ben: Yaa canım karım.. Hani yorgunluk nereye gitti kocacım?
Kahkaha attı, ve sonra beni öpmeye başladı. Boynuma yöneldiği sırada öpücükleri yavaşladı, bir süre sonra yavaşça başını kaldırdı. Her ne kadar istemese de yorgunluğuna yenik düşmüştü. Başını omzuma koyduğu gibi uyudu.