Bayılmışım. Gözlerimi hastanede açtığımda, hatırladığım tek şey sevgilimin ismimi haykırmasıydı. Benim uyandığımı gören hemşire hemen iyi olup olmadığımı sordu ve hemen dışarı çıktı. Birkaç dakika sonra doktor geldi ve beni muayene ettikten sonra o da çıktı.
Doktor çıkınca kapı kapanmadan hemen Yusuf girdi içeri. Onu görünce derin bir oh çektim.
Yusuf: Uyanmışsın.
Koşup bana sarıldığında güldüm.
Ben: Noldu?
Yusuf benden ayrılıp sinirle konuştu.
Yusuf: Bıçağı bana değil, kendine sapladı korkak. Ve sonra da geberdi.
Yıllar önce yaptığını yapmıştı işte yine. Yine intihar etmişti.
Ben: İyi, Allah'tan bu sefer başarılı oldu.
Yusuf artık sinirli bir şekilde bakmıyordu bana. Daha çok hüzünlü gibiydi. Normalde annesini kaybeden bir insan üzülür değil mi? Çünkü hayatından bir insan eksilmiştir. Kalbinden bir parça kopup gitmiştir. Ama ben üzülmüyordum, üzülemiyordum. Çünkü ben onu çoktan öldürmüştüm kendi hayatımda. Öldürmüştüm değil mi? O zaman neden gözyaşlarım beni dinlemiyorlardı? Üzülmüyorsam o zaman neden ağlıyordum ben?
Gözyaşlarımı silmeme rağmen yerini hemen yenisi alıyordu. Yusuf hemen bana yaklaşıp gözyaşlarımı sildi.
Ben: Yusuf beni yalnız bırakır mısın?
Yüzünü bana daha da yakınlaştırdı. Gözlerini kapattı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Biraz öptükten sonra ayrılıp gözlerime baktı ve fısıldayarak konuştu.
Yusuf: Seni asla yalnız bırakmam bu
saatten sonra. Yaralarımızı beraber saracağız.Gözlerini kısıp gülümsediğinde ellerimi yanaklarına koyup okşadım.
Yusuf: Daha iyi misin?
Evet anlamında başımı salladığımda elimi tutup avuç içimi uzunca öptü. Ona sımsıkı sarıldım. Ben bir uçurumun kenarındaydım sanki, her şeyin bittiğine tam inandırmışken kendimi, uçurumun kıyısında hayata sevgiyle tutunan bir çiçeği görmüştüm. Bana her şeyin düzeleceğini söylediğinden beri ona tutunuyordum yaşamak için. İşte o çiçek Yusuf'tu, benim yaşama sebebim... Bana hayatın aslında sevince ne kadar da güzel olduğunu o göstermişti. Yusuf'la tanışalı neredeyse tam 9 ay oluyordu. Ve bu 9 ay boyunca, onun sayesinde yaşamadığım heyecanları yaşamış, bir zamanlar hayalini bile kuramadığım bir hayatın içindeydim.
Ben derin düşüncelere dalmışken Yusuf'un benden çoktan ayrıldığını ve beni izlemekte olduğunu gördüm. Bana güldü ve işaret parmağıyla kafamı işaret etti.
Yusuf: Şu kafanın içinde neler düşünüyorsan artık, beni bile görmüyorsun ya.
Tam ona cevap vereceğim sırada içeri Erva ve Yahya girdi.
Yahya: Çifte kumrular kusura bakmayın tatlı sohbetinizi bölüyoruz ama, insanlar dışarıda bekliyor onları da içeri alsanız mı artık?
Yahya'ya hak verdim ve insanları çağırması için Yusuf'a işaret ettim. O dışarı çıktığında Erva hemen ayak ucuma oturdu.
Erva: Abla iyisin değil mi?
Ben: İyiyim iyiyim.
Erva: Başın falan dönmüyor, gözlerin kararmıyor değil mi?
Ben: Hayır iyiyim.
Erva: Kulağında böyle ince bir çınla-
Ben: Erva tamam iyiyim diyorum.