24. BÖLÜM

497 21 48
                                    

Yusuf'tan
Sabah uyandığımda Melisa yanımda değildi ama kahvaltı hazırlamaya kalkmıştır diye düşünüp tekrar geri yatıyordum ki içeriden acıyla karışık bir bağırış duydum.

Melisa: Yusuf!

Melisa'nın bağırışını duyunca hemen yataktan fırlayıp yanımdaki tişörtümü üstüme geçirdim ve sesin geldiği yöne doğru koştum. Melisa salonda koltuğun üstünde acıyla kıvranıyordu. Onu öyle görünce bir an kalbime bir ağrı girdi. Onun acı çekmesine dayanamıyordum. Arabanın anahtarlarını bulmaya gidecektim ki bir anda kafam yerine geldi. Tabii ya! Bugün ayın onuydu. Melisa hasta olmuş olmalıydı.

Ben: Tamam canım geldim.

Hemen yanına uzandım ve saçlarını geriye attım. Tişörtünün üstünden hafifçe karnını ovmaya başladığımda rahatladığına dair sesler çıkardı.

Ben: Geçicek güzelim, sabret.

Sesler yavaş yavaş azaldı ve en sonunda duyulmaz olduğunda artık uyuduğunu anlamıştım. Onu yatağa götürüp yatırdıktan sonra üstünü örttüm.

Ben: Güzel sevgilim benim.

Bu haliyle çok tatlı görünüyordu, onu öpmek istesem de uyanmasın diye öpmedim. Ardından hızlıca mutfağa indim ve dolapta çikolata olup olmadığına baktım. Bittiğini görünce zaman kaybetmeden ceketimi sırtıma geçirip dışarı çıktım. Market yakın olduğu için gitmem uzun sürmedi. Marketteyken Berk aradı.

Ben: Alo?

Berk: Alo Yusuf nabıyon kanka?

Ben: İyiyim kanka sen nabıyon?

Berk: İyiyim ben de. Ne diyecem ya, Melisa'yı da alıp gelsene bize, takılırız.

Giderdik gitmesine ama Melisa ilk iki gün ağrısından kıpırdayamıyordu bile. Onu düşünmek zorundaydım.

Ben: Kanka bugün olmaz ya.

Berk: Tamam o zaman yarın gelin.

Ben: Kanka yarın da olmaz. Hem zaten iki gün sonra pazar. Melisaların eski evinde toplanacağız zaten.

Berk: İyi, öyle olsun madem. Neyse pazar günü görüşürüz.

Ben: Tamam görüşürüz.

Telefonu kapatıp elimde abur cuburlarla kasaya ilerledim. Marketten çıktıktan sonra oyalanmadan eve gittim. Kapıyı yavaşça açıp direk mutfağa girdim. Aldıklarımı yerleştirdikten sonra kahvaltıyı da hazırladım. Melisa uyanana kadar televizyon izlemeye karar verdim. Televizyonda güzel bişey bulamayınca YouTube'a girdim. Klip Türkiye trendlerinde birinci olmuştu. Klibi izlerken dalıp gitmişim.

Kendime geldiğimde şarkı bitmişti. Televizyonun başından kalkıp Zimba'nın yanına gittim. Kendi kendine bahçede koşturuyordu. Beni görünce hemen yanıma geldi. Kucağıma atlayıp yüzümü yalamaya başladığında gülerek onu kendimden uzaklaştırdım. Yanımdaki topu uzağa attım ve oynamaya başladık. 10-15 dakika oynadıktan sonra içeri girdim ve ellerimi yıkayıp Melisa'nın yanına gittim. Yanına yatıp ona seslendim.

Ben: Güzelim, hadi kalk artık.

Gözlerini hafifçe aralayıp bana baktı. Hafifçe gülümseyip bana yaklaştı ve sımsıkı sarıldı.

Melisa'dan
Uyandığımda yanımda Yusuf'u gördüm. Yeni uyanmış olmalıydı. Ona sımsıkı sarıldım. Sebebini bilmiyordum ama, içimde kötü bir his vardı. Ahh evet, bugün anneler günü, öyle değil mi? Ama maalesef benim hediye alıp da ziyaret edeceğim bir annem yok. Yaşıyor olabilir, ama benim yanımda değil. Benim mutluluğumu benle paylaşıp çoğaltmadı hiçbir zaman. Ya da ne bileyim, kötü bir şey geldiğinde başıma, "Bunlar da geçecek güzel kızım" deyip başımı okşayan babamdan başka danışacak kimsem olmadı benim. Hayır, hayır ağlamamam lazım. Ben yanımdaki bu güzel yürekli adamı kendi boktan problemlerim için üzemem. O üzülmeyi haketmiyor. Dişlerimi sıkabildiğim kadar sıktım. Burnumun deli gibi sızladığını hissediyordum.

Sadece SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin