25. Bölüm

816 23 1
                                    


Tepemde bela yüklü bir bulutla geziyorum sanki, ne zaman içime huzur dolsa, dudağımın kenarında bir gülüş  belirse o bulut dertleri yağdırmaya başlıyor.

 
Biraz önce huzurlu bir şekilde başımı göğsüne yasladığım Yılmaz, şimdi bir hışımla beni arkasında bırakıp arabasına bindi.

Tam giderken son anda yetiştim. kapıyı açıp kendimi onun yanındaki koltuğa attım. Benim kapıyı kapatmamla  Yılmaz birden gaza bastı. Birden hızlanmamızla sırtım iyice koltuğa yaslandı. Kemerimi takmaya fırsat bulamazken iki elimle sıkıca koltuğun iki yanına tutundum. 

"Yılmaz! Nazlı ne dedi? Ne olmuş? beni korkutuyorsun!"

Bana kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. "Bu kez kesin öldüreceğim onu." Dedi sıktığı dişlerinin arasından. Birkez daha bana döndüğünde sinirle "bu kez elimden almaya çalışmayacaksın!"  Sert bir dille uyardı beni.

Kafamı hafifçe salladım. Zaten istesem de kimseyi elinden alamam. Bu sinirle ben de elinde kalırım.

Korka korka "elinden almamam gereken kişi kim?" Dedim. Bir yandanda o kişi Mert olmasın diye dua ediyordum.

Birden bana döndü. Bakışlarından korkmadım desem yalan olur. "Sen o kişinin kim olduğunu gayet iyi biliyorsun! Bardan ayrılırken, nereye gittiğini söylemedimi sana?"

"Yok" dedim birden, kafamı iki yana salladım.  Yılmaz önüne döndü ve sinirle elini direksiyona vurdu.  "Bizim eve gitmiş. hırsız gibi içeri girmiş, Nazlı korkup eline geçen ilk şeyi kafasına geçirmiş"

"Ne!!" Diye bağırdım. "Durumu nasıl? İyimi?" 

"Bilmiyorum"

Ya bir şey olduysa...

Birden bütün felaketler kafamın içinde doldu. Elimi kalbimin üzerine koydum "Allah'ım ne olur ona bir şey olmasın" dedim kısık bir sesle.

"Dua et gebermiş olsun, yoksa onu öldürmemem  için bana yalvaracak"

  Yılmaz'ın dediği hiçbir şeyi umursamadım. düşündüğüm tek şey Mert'in nasıl olduğuydu.

Kısa sürede eve geldik. Yılmaz büyük bahçenin kapısında durdurduğu arabadan iner inmez yanına gelen korumayı yumrukladı.  "Siz burda neyi bekliyorsunuz lan!" 

Yılmaz'ı beklemeden eve koştum. Nazlı geldiğimizi görmüş olacak ki, ben çalmadan açıldı kapı. "Mert nerede?"  Dedim yanından geçip içeri girdim.

"İçerde" dedi arkamdan gelirken. "Biraz önce kendine geldi. Korumalardan biri kafasına pansuman yapı, şimdi iyi"

Odanın kapısından girdiğimde Mert'le göz göze geldik. Üçlü koltukta oturmuş, başında beyaz bir sargı, tişörtünün omuz kısmı kan içinde kalmıştı.

"Mert..."

Ne diyeceğimi bilemedim. Yanına oturup  boynuna sarıldım. Tişörtündeki kan kolumda ıslaklık hissetmeme neden oldu, umursamadım. 

"Hey, bu kadar sevildiğimi bilmiyordum" dedi sesinden güldüğü anlaşılıyordu. Yavaşça omuzuna vurup "seni sevmiyorum, sadece sensiz bir hayat çok sıkıcı olurdu" dedim kollarımı çözüp uzaklaştım ondan. "Sen tam bir şapşalsın" dedim.

Güldü. Kapıda durmuş, bizi izleyen Nazlı'ya baktı. Tekrar bana döndüğünde "beni terk etmeyecek" dedi.

"Aptal! Biraz sonra Yılmaz sizi sonsuza kadar ayıracak, dünyanı değıştirecek"  dedim gerçektende olacaklardan korkuyorum.  Mert'in rahat tavırları da beni sinir ediyor.  "Sen ciddi ciddi korkuyorsun bu adamdan" demesi ile sinirle kalktım oturduğum yerden. "Sende korkmalısın" dedim "ama kabahat bende, buraya gelmene engel olmalıydım" diye devam ettim.

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin