Üzerimdeki battaniyenin birden çekilmesi ile açtım gözlerimi ama başıma giren şiddetli ağrı ile tekrar kapattım gözlerimi.
"Ne oluyor ya?"
"Elinin körü oluyor! Kalk çabuk Afra!"
"Şeyma ya!"
Şeyma'nın şu an neden böyle kızgın olduğunu anlamaya çalıştım ama dün gece ile ilgili hayal meyal bir şeyler aklıma düşünce düşünmeyi bırakıp elimi alnıma vurdum. "Siktir ya!" Dedim hafifçe tek gözümü açıp tepemde dikilen Şeyma'ya baktım.
"Of Şeyma! Yine çok saçmaladım"
"Yok canım, Sen saçmalar mısın hiç!" Dedi alaylı bir ifade ile. Daha sonra ciddi ve kızgın gözlerle bana baktı. "Yine yaptın yapacağını, Aras'ı mal gibi ortada bırakıp Yılmaz'ı seçtin"
"Kafam yerinde değildi"
Gözlerini devirdi. "Ne zaman yerinde oldu ki senin kafan?"
"Ama çok yükleniyorsun ya bana! Zaten başım zonkluyor birde sen gelme üzerime!"
"Beyinsiz baş ağrısın, haktır"
Annesinden azar işiten bir çocuk gibi susup battaniyenin altına gömdüm kendimi. Zaten savunulacak tarafımda yok. En çok kendimi kendime mahçup ettim, bir daha Yılmaz olmayacak dedim ama sözümde duramadım. Dün geceyi düşündükçe, battaniyenin altında olmama rağmen sıkıca yumdum gözlerimi. "Birde hamile olduğumu söyledim, kahretsin!"
"Ne! Öyle bir şey yok değil mi?" Diye sordu Şeyma hiddetle. Hızla attım yüzümdeki battaniyeyi ve ona baktım. "Hayır, Hayır, yok öyle bir şey tabiki" dedim aceleyle.
"Doğru söyle!" Der gibi gözlerini kısarak baktı bana.
"Eminim... Eminim bence"
"Bu ne biçim cevap böyle be!" Dedi sinirle.
"Üzerime gelme ya! Yok diyorum işte" dedim yataktan kalkıp odadan çıkarken. Bu evde kaçabileceğim tek yer olan banyoya girdim.
Yok öyle bir şey.
Elimi karnımın üzerine götürdüm. Yok öyle bir şey, diye geçirdim içimden defalarca. Yılmaz çocuklarımın babası olmayacak dedim kendime.
Kafamdaki düşüncelerden sıyrılıp elimi yüzümü yıkayıp çıktım banyodan. Tekrar odama gidip üzerimi değiştirdim. Gözlerim yerde duran Aras'ın gömleğine kaydı ve yerdeki yırtık gömleği elime aldım. "Benim iyi niyetle yaklaştığım her şey böyle paramparça oluyor işte"
Artık yapacak bir şey olmadığı için gömleği bırakıp çıktım odadan. Mutfakta kahvaltı hazırlayan Ece'nin yanına gittim. "Günaydın" dedim mutfağın kapısında durup. Birden bana döndü. "Ayıldın mı sonunda?" Dedi sitemli bir şekilde. "Allah aşkına, siz böyle sırayla üzerime mi geleceksiniz? Tamam bir bok yedik ama böylede olmaz ki!" Dedim artık isyan ederek.
"Senin üzerine geldiğim yok. Zaten tek suçlu sen değilsin, seni bir yerlere götürüp sonrada sahip çıkamayan o Aras Efendi'nin suçu!" Dedi.
Galiba Ece ve Şeyma arasında bir fikir çatışması var? Şeyma tamamen Aras'ı haklı bulmuştu. Gerçi bu haklı haksız meselesi değil ama neyse...
Kapının eşiğinde durmaya devam ettim. Omzumu duvara dayadım, ayakta durmaya zorladım kendimi. Aslında ayakta duramayan bedenim değildi, içten içe çöküyordum ben. Yirmi yaşındayım, hiç bu kadar amaçsız olmamıştım ben. Şu an rüzgar nereye eserse oraya savrulacak gibiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...