Ne kadar oturdum bilmiyorum kapının önünde, merdiven basamağında. Sonunda çantamdan kapının anahtarını çıkarıp kalktım yerden. Arkamdaki kapıyı açıp içeri girdim. Sakin adımlarla üçüncü katta çıktım.
Kendimi ait hissetmediğim bu eve adım attığım ilk anda bütün dünyayı dışarda bırakmayı başardım ama bir tek yüreğime yük olan bu adamı bırakamadım. Kendimi unutuyorum artık bir yerlerde ama onu bırakamıyorum gönlümden uzak bir yere.
Lanet olsun! İçimi kocaman bir pişmanlık sarıyor. Kalbim ondayken dilim nasıl 'bitti" diyebildi? Ben delirmeden unutamam ki onu.
Ne olurdu aşkım kadar güvenimde ağır bassa, 'Yılmaz asla yapmaz!' diyebilsem, 'benden başkasına bakmaz' desem içimi kemiren şüphenin yerini alsa güven duygusu.
Çantamla ayakkabılarımı duvarın kenarına bırakıp salona geçtim. Ayakta tutmakta zorlandığım, bu eşek yüküyle yüklendiğim duygularla koltuğa bıraktım kendimi.
Bir süre sonra daldığım düşüncelerden, kapının açılıp kapanması sayesinde sıyrıldım. Saniyeler sonra ayaklarını yerden sürüye sürüye gelip karşımda duran Ece'ye baktım.
Harap olmuş görünüyordu ama yinede hiç konuşmadan, sakince oturmaya devam ettim.
"Bana hiç sormadın?" Dedi belliki çok ağlamış, çatallaşmış sesi. "Sormadım ama illaki anlatacak başka bir şeyin kaldıysa onu da bir ara Ahmet anlatır, sıkıntı yok" dedim omuzumu hafifçe silktim önemli değil dercesine.
"Canın sıkıldığında nasılda acımasız sözlerin, ağır... Onunla birbirinize benzemeyi nasıl başarıyorsunuz?" Dedi, sanırım Mert'i kast ediyor. Gerçekten acı çeken bir ifadesi vardı. Her iki eliyle yüzünü sertçe sildi. Yavaşça gelip yanıma oturdu. gözlerini dizlerine koyduğu ellerinde tuttu.
"Acımasızlık olarak gördüğün şey benim sözlerim mi? Oysa bana acımasızca gelen, her fırsatta başka bir kadına aşık olduğunu söyleyen Mert'le aranda geçenler. senin kendine olan saygın buna nasıl müsade etti?" Sözlerime verdiği tek karşılık, buruk bir gülümseme.
Yine sessizliğe büründü, yine beni çıldırtacak kadar içine kapattı kendini. Bu kez onun gelip bana anlatmasını beklemek yerine bütün kızgınlığımla ona döndüm. "Yeter ama ya! Bir kerede içinden geçenleri anlat, ben her fırsatta sana koşarım, sana anlatırım... Ben seni çözemiyorum, sonrada bize acımasız diyorsun" dedim sesimde arkadaşıma olan kırgınlığım vardı, kızgınlığımın önünü aldı.
"Ben kendime çok saygısızlık ettim" dedi kısık bir sesle. Başını kaldırıp bana çevirdi gözlerini. "Ama hiçbiri senin sandığın gibi, başkasına aşık olan biri ile aramda geçenler değil, Çünkü onunla aramda hiçbir şey geçmedi! Evet, kendime olan saygımı yitirdim ama bu sadece benimle ilgiliydi. ondan hiçbir zaman, hiçbir şey beklemedim!" Derken tekrar ellerine çevirdi bakışlarını. Sağ eliyle sol elinin tırnaklarına işkence ediyordu. Birden uzanıp elini tuttum, durdurdum onu. Bana baktı. "Sen Mert'e aşık mısın?" Dememle hızla çekti benden bakışlarını. Titrek bir nefes aldı, ürperircesine sarsıldı.
Soruma cevap vermedi ama ben aldım cevabımı. "Neden daha önce hiç söylemedin?" Dediğimde yavaşça çekti ellerini ellerimden, başını iki yana salladı "sorma bana böyle şeyler... Dillensin istemiyorum!" dedi.
Gözlerindeki ifadeyi çözemiyorum. bu kaçma çabaları, korku mu? Utanç mı? Adı her neyse beni şaşırtıyor.
"Sorma diyorsun ama Ahmet'e anlatmışsın?" Dedim imalı bir şekilde. Bunca yılın hatırı yokmuş gibi onunla ilgili şeyleri Ahmet'ten öğrenmiş olmak dokundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...