Belki her kes zaman zaman hata yapar ama bu bendeki aptallık oldu artık! Dün gece Ece ve Ahmet için çabalarken ve aşkın herşeyi yeneceğini düşünürken tamamen aptallık etmişim...Mert'in arabasında, arabanın içinde hakim olan ölüm sessizliği eşliğinde eve dönüyoruz. Ne kadar umurumda değilmiş gibi yapmaya çalışsam da içten içe Ahmet'in ettiği lafları düşündükçe 'neden ağzının ortasına bir tane de ben vurmadım' diye içim içimi yiyor.
Ben hak etmedim o lafları.
Neden böyle kötü hissediyorum o zaman?
Allah kahretsin! Aras'la son konuşmamızdan sonra zaten kendimi yeterince suçlu hissettim Yılmaz'a karşı birde Ahmet'in lafları eklendi...
"Özür dilerim, benim yüzümden gününüz mahvoldu"
Kısık ve üzgün bir sesle konuşan Ece'ye döndüm. "Sen niye özür diliyorsun? O gerizekalı mahvetti günümüzü" dedim Ahmet'in yaptıkları aklıma geldikçe daha fazla sinirlendim.
"Sözde bana güveniyordu, şu yaptıklarına bakın" diye konuştu Ece. Sanki bütün bu yaşananları Ahmet'ten hiç beklemiyormuş gibi bir hayal kırıklığı vardı sesinde. Açıkçası bende şaşkınım. Ahmet, Ece'ye güvenirdi. yani öyle davranırdı. Hatta herkese ahkam keserken bile gözleri Ece'yi bulunca "sen sıkma canını Ecem" derdi. Şimdi bu olanlar bizi böyle şaşırtmışken, kim bilir Ece nasıl harap oluyordur.
"Madem güvenmiyordu neden güvenmiş gibi yaptı?" Diye sordu. Onun yanında oturan Şeyma elini tuttu ve şefkatli bir şekilde "eminim sana güvenmediğinden değil, seni kaybetme korkusundan böyle saçmaladı" dedi.
yol boyu kafasını kaldırmayan Mert, Şeyma'nın söyledikleri ile başını kaldırıp aynadan arkaya baktı. Bakışlarına kadar taşan öfkesiyle dudaklarını araladı fakat her ne diyecekse aniden vazgeçti ve tekrar önüne döndü.
Sanki kimsenin diyecek sözü kalmamış gibi suspus olduk hep birlikte. Göz ucuyla yanımdaki Mert'e baktım. Belkide hiç bu kadar donuk ve sessiz olmamıştı. Sadece o değil Ece ve Şeyma da hiç bu kadar sessiz olmazlardı normalde biz yan yana olunca.
Dördümüz bu günü büyük umutlarla planlamıştık oysa, doya doya eğlenecektik. Biz ne zaman biraz zorlasak mutluluğun kapısını illaki bir şey olur ve daha sert bir şekilde mutsuz oluruz.
Sessizce akıp giden yolu izlerken aniden çalan telefonumla irkildim. Kucağımdaki telefonu elime alıp arayana baktım ve "Nazlı" dedim tekrar Mert'e bakarken. Onunda bakışları hızla beni buldu ama birşey demedi ve yine yola baktı.
"Alo Nazlı" dedim telefonu açıp kulağıma götürürken.
"Evde misin yengecim?" diye sordu şen şakrak bir sesle. İstemsizce gülümsedim. "Hayır, dışardayım" dedim yalan söylemeye mecal bulamadım.
"Aa, her neredeysen hemen eve gidiyorsun çünkü birazdan beğendiğimiz gelinlik gelecek geri gitmesinler. Zaten yeterince işimiz var birde gelinlik işi aksamasın" dedi heyecanlı bir şekilde konuşurken.
"Ben tamamen unutmuşum onu" dedim dün beğendiğimiz gelinliğin eve geleceğini yeni hatırlayarak. "Ama sen merak etme, biz şimdi eve gidiyoruz zaten" dedim Nazlı'yı birazda olsa sakinleştirmek amaçlı. Resmen kendisi evleniyormuş gibi telaşlı ve heyecanlı.
"Tamam, benim ilgilenmem gereken çok iş var daha kapatıyorum" dedi ve neredeyse vereceğim cevabı beklemeden kapattı telefonu.
"Deli bu kız!" Dedim elimdeki telefona bakarken. Mert'in de bakışları bana döndü ve meraklı bir şekilde"ne diyor mavişim?" Diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...