"Şeyma onun değil, benim kalbimi kırdın" dedim uzun bir sessizliğin ardından. Bu konuyu kaç kezdir açıyorum bilmiyorum ama elimde olmadan aklımdan çıkaramıyorum.
"Yeter ama, iki gündür başımın etini yedin. Adam senin bütün hayatına müdahale ediyor senin derdin onun kalbinin kırılmış olması" Şeyma'nın beni sertçe uyarmasıyla önümdeki kahvaltı tabağına indirdim bakışlarımı. Suçlu gibi.
suçluyum.
"Adamın tek bir iyi yanı yok! Kötü yanları saymakla bitmez, hala neyini seviyorsun anlamıyorum"
Ben neden onu aklımdan atamıyorum ki? Şeyma haklı, beni üzebildiği kadar üzdü.
Ama... Gözlerine bakmayı özledim. sesini duymayı, kokusunu.... Günler oldu görmeyeli, sesini duyuyorum bazen, gözlerimi açıyorum rüya olduğunu fark ediyorum işte o an daha çok özlüyorum.
Ece sonunda patatesleri kızartıp önümüze koydu ve "ne oldu Şeyma? Yılmaz'ı ilk gördüğünde yakışıklı adam diye abarta abarta söylüyordun, şimdi mi kusurlarını fark ettin?" Dedi. Şeyma ağzındaki lokmayı yutmak için biraz oyalandı ardından "tamam yakışıklı oluşuna lafım yok ama Ahmet'i vurmak nedemek ya, hak hukuk yok mu?" Dedikten sonra gözlerini kısarak Ece'yi inceledi. "Ece, Ahmet'i vurmuş olması seni hiç üzmedi mi?"
Ece bir an öksürecek gibi oldu, sanırım ağzındakini yutmakta zorlandı. Hızla kendini toparlayıp "banane ya! Tanımadığım etmediğim adam" dedi tekrar hızlı hızlı kahvaltısını etmeye devam etti. Onu izlediğimi bilip, belkide huzursuz olduğu için bana baktı.
"Bazen tanımıyor olsakta endişeleniriz, bir şey olsun istemeyiz" dedim hafifçe tebessüm ederek. Sağ omuzunu varla yok arası kıpırdattı. "İkinizden başka kimse için endişe etmek istemiyorum" dedi. Sanki elimizde, biz bayılıyoruz yüreğimiz ağzımızda o öküzler için endişelenmeye.
Şeyma okuduğu bölümün hakkını verircesine tıpkı bir psikolog edasıyla "Ece bu kadar içine atmasan, bu kadar güçlü olmana gerek yok, kırıldıysa kalbin 'kırıldım' de. Sonuçta sende taş değilsin" Ece elindeki bardağı ağzına götürmekten vazgeçip yavaşça masaya bıraktı. Gözleri daldı, masada bir noktaya.
Şeyma'nın gazına gelip Ece'ye bende iki çift laf edeyim dedim "evet Ece, sen onu tanımadığını söylüyorsun ama ismi sahte olsada sen onunla görüştün, illaki paylaştığın şeylerde olmuştur onunla?"
ama sözlerim ters tepti sanırım çünkü konuyu tamamen kapattı.
"Okula geç kalıyorum, sızde bu deli saçmalıklarıyla uğraşıyorsunuz" deyip kalktı masadan. Mutfaktan çıkmasıyla biz Şeyma ile birbirimize baktık. "Ben araya girmeseydim çözülecek gibiydi sanki" dedim. Şeyma kaşlarını yukarı kaldırıp indirdi. "Nıç" yaptı. "Anlatacak gibi değil, galiba bizim sandığımızdan daha vahim durum" derken gözlerini düşünceli bir şekilde masaya indirdi.Kahkaha attım "ne alaka ya, durum vahim olsa dayanamaz anlatır, neden umursamaz gibi yapsın ki? O kadar okuyorsun da boş okuyorsun ben senden iyi biliyorum insan psikolojisini" dedim. Şeyma başını iki yana olumsuzca salladı. "Sen ne anlarsın insan psikolojisinden, anlasan gidip o ruh hastasına aşık olmazdın" dedi. Hah beş dakika unutsam hatırı kalırdı zaten, hemen hatırlatın.
"Sen nasıl psikologsun ya? Tan düzeliyorum, o manyağı hatırlatıp beni yine depresyona sokuyorsun" diye Şeyma'yı azarlayıp bende çıktım mutfaktan.
Okula gitmek için gerekli eşyalarımı alıp kapının önüne geldim. "İki dakika bekle, beraber gidelim" diyen Ece'ye sadece başımı salladım.
Birkaç dakika sonra kızların gelmesiyle hep beraber çıktık evden. Kapının önünde arabasına yaslanmış Kadir'i görünce gözlerimi devirdim. Yanımda yürüyen Şeyma'ya biraz daha yaklaşıp "Yüksel'den kurtulduk Kadir mi başladı?" Dedim. Bana kibirli bir bakış attı "hayır bebeğim, beni çok özlemiş, gelip beni okula bırakmak istedi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...