28. Bölüm

684 21 4
                                    

"Şeyma onun değil, benim kalbimi kırdın"  dedim uzun bir sessizliğin ardından.  Bu konuyu kaç kezdir açıyorum bilmiyorum ama elimde olmadan aklımdan çıkaramıyorum.

"Yeter ama, iki gündür başımın etini yedin. Adam senin bütün hayatına müdahale ediyor senin derdin onun kalbinin kırılmış olması"  Şeyma'nın beni sertçe uyarmasıyla önümdeki kahvaltı tabağına  indirdim bakışlarımı.  Suçlu gibi.

suçluyum.

"Adamın tek bir iyi yanı yok! Kötü yanları saymakla bitmez, hala neyini seviyorsun anlamıyorum"

Ben neden onu aklımdan atamıyorum ki?  Şeyma haklı, beni üzebildiği kadar üzdü.

Ama... Gözlerine bakmayı özledim. sesini duymayı, kokusunu.... Günler oldu görmeyeli, sesini duyuyorum bazen, gözlerimi açıyorum rüya olduğunu fark ediyorum işte o an daha çok özlüyorum.

Ece sonunda patatesleri kızartıp önümüze koydu ve "ne oldu Şeyma? Yılmaz'ı ilk gördüğünde yakışıklı adam diye abarta abarta söylüyordun, şimdi mi kusurlarını fark ettin?"  Dedi.  Şeyma ağzındaki lokmayı yutmak için biraz oyalandı ardından "tamam yakışıklı oluşuna lafım yok ama Ahmet'i vurmak nedemek ya, hak hukuk yok mu?" Dedikten sonra gözlerini kısarak Ece'yi inceledi.  "Ece, Ahmet'i vurmuş olması seni hiç üzmedi mi?"

Ece bir an öksürecek gibi oldu, sanırım ağzındakini yutmakta zorlandı. Hızla kendini toparlayıp "banane ya! Tanımadığım etmediğim adam" dedi tekrar hızlı hızlı kahvaltısını etmeye devam etti.  Onu izlediğimi bilip, belkide huzursuz olduğu için bana baktı.

"Bazen tanımıyor olsakta  endişeleniriz, bir şey olsun istemeyiz" dedim hafifçe tebessüm ederek. Sağ omuzunu varla yok arası kıpırdattı.  "İkinizden başka kimse için endişe etmek istemiyorum" dedi. Sanki elimizde, biz bayılıyoruz yüreğimiz  ağzımızda o öküzler  için endişelenmeye.

Şeyma okuduğu bölümün hakkını verircesine tıpkı bir psikolog edasıyla "Ece bu kadar içine atmasan, bu kadar güçlü olmana gerek yok, kırıldıysa kalbin  'kırıldım' de. Sonuçta sende taş değilsin"  Ece elindeki bardağı ağzına götürmekten vazgeçip yavaşça masaya bıraktı. Gözleri daldı, masada bir noktaya.

Şeyma'nın gazına gelip Ece'ye bende iki çift laf edeyim dedim "evet Ece, sen onu tanımadığını söylüyorsun ama ismi sahte  olsada sen onunla görüştün, illaki paylaştığın şeylerde olmuştur  onunla?"

ama sözlerim ters tepti sanırım çünkü konuyu tamamen kapattı.
"Okula geç kalıyorum, sızde bu deli saçmalıklarıyla  uğraşıyorsunuz"  deyip kalktı masadan.  Mutfaktan çıkmasıyla biz Şeyma ile birbirimize baktık. "Ben araya girmeseydim çözülecek gibiydi sanki" dedim.  Şeyma kaşlarını yukarı kaldırıp indirdi. "Nıç" yaptı. "Anlatacak gibi değil, galiba bizim sandığımızdan daha vahim durum" derken gözlerini düşünceli bir şekilde masaya indirdi.

Kahkaha attım "ne alaka ya, durum vahim olsa dayanamaz anlatır,  neden  umursamaz gibi yapsın ki? O kadar okuyorsun da boş okuyorsun ben senden iyi biliyorum insan psikolojisini" dedim.  Şeyma başını iki yana olumsuzca salladı. "Sen ne anlarsın insan psikolojisinden, anlasan gidip o ruh hastasına aşık olmazdın" dedi. Hah beş dakika unutsam hatırı kalırdı zaten, hemen hatırlatın.

"Sen nasıl psikologsun  ya? Tan düzeliyorum, o manyağı hatırlatıp beni yine depresyona sokuyorsun" diye Şeyma'yı azarlayıp bende çıktım mutfaktan.

Okula gitmek için gerekli eşyalarımı alıp kapının önüne geldim. "İki dakika bekle, beraber gidelim" diyen Ece'ye sadece başımı salladım. 

Birkaç dakika sonra kızların gelmesiyle hep beraber çıktık evden.   Kapının önünde arabasına yaslanmış Kadir'i görünce gözlerimi devirdim. Yanımda yürüyen Şeyma'ya biraz daha yaklaşıp "Yüksel'den kurtulduk Kadir mi başladı?" Dedim. Bana kibirli bir bakış attı "hayır bebeğim, beni çok özlemiş, gelip beni okula bırakmak istedi"

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin